Ne kadar da mükemmeldi! Çevremde ki diğer adamlar gibi bana övgüler yağdırmak yerine gözlerini gözlerime bile dokundurmadan öylece sevdiği kadından bahsediyordu. Onu öyle güzel seviyordu ki, elimde olmadan bu hiç tanımadığım kadını kıskanmış, karşımda öylece oturan adamdan etkilenmiştim.
59– Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi ettiler, şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.
59- Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. (Cehennemdeki “Gayya” vadisini boylayacaklardır.) 60- Fakat tevbe edip iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır.
belli öyle kafadan atıyorsun ki. D) Salgın döneminde işine son verildi, ekmeğinden edildi. isimdir. 3. Dünyada tek bir varlığı karşılayan 17.Buna göre aşağıdaki cümlelerin hangisinde soyut, çoğul ve özel isim örnekleri vardır? A) Yağmurlardan sonra toprak kendine geldi. B) Emir, defter ve kitaplarını güzelce ciltlemiş.
Bir başka âyet-i kerîme neticeyi hülâsa ediyor: “Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyî ettiler, şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacak / gayyâya yuvarlanacaklardır.” (Meryem, 59)
Fast Money. Soru Meryem Sûresi’nde farklı hususiyetleriyle peygamberler zikredilip “Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi ettiler, şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.” buyuruluyor. Bu ayet zaviyesinden, selef-i sâlihînin yolunda sâbit kalabilmek hangi hususlara bağlıdır? Emanette emin bir halef olma ile namazı ikâme arasında nasıl bir münasebet vardır? -Meryem Sûresi, kadınlık âleminin sultanlarından olan Hazreti Meryem’in adıyla anılmasına ve Hazreti Îsa’nın dünyaya gelişini tafsilatlı olarak anlatmasına rağmen önce Hazreti Zekeriyya’dan aleyhisselam bahsederek başlamaktadır. Kehf suresindeki bazı peygamber kıssalarının peşinden Hazreti Zekeriyya, Hazreti Yahya, Hazreti İsa, Hazreti İbrâhim, Hazreti Mûsâ, Hazreti İsmâil ve Hazreti İdris alâ nebiyyina ve aleyhimu’s-salâtü vesselam’ı yâd etmektedir. Sonra nebîlerin yolundan sapanlara dikkat çekmekte ve her çeşidiyle şirki çürütmektedir. 0150 -Günümüzde “mihrab” denince caminin ön tarafında imamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu yer anlaşılmaktadır. Bu kelime, zikr-i cüz irade-i küll bir bütünün, parçasını söyleyerek tamamını kasdetme kabilinden mescid ve mabed hakkında da kullanılabilir. Kur’an-ı Kerim’de Hazreti Meryem’in ibadet ettiği yere da mihrab denilmektedir ki, mâbedde merdivenle çıkılan bir mahfel ya da tek başına ibadete elverişli, hususi oda gibi bir mekan olmalıdır. 0300 -Bu sûrede Hazreti İsmail, evlad u ıyaline de namazı ve zekatı tavsiye etmesiyle anılıyor. Daha sonra deri elbiseler dikme, kalemle yazı yazan ilk insan olma, yıldızların haline ve hesap ilmine vakıf bulunma gibi pek çok mahareti nakledilen Hazreti İdris ve onun yüce bir makama yükseltilişi miracı anlatılıyor. Onun peşinden de “Ey şanı yüce Nebi!.. İşte bunlar, Allah’ın nimetine mazhar olmuş olan bu zatlar, Adem neslinden, Nuh ile beraber gemide taşıdıklarımızın evlatlarından, İbrâhim ve İsrailin nesillerinden ve hidâyete erdirip seçtiğimiz kimselerdendir. Onlar Rahman’ın âyetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.” Meryem Sûresi, 19/58 buyurularak o sâlih kulların ortak özelliklerine dikkat çekiliyor. 0430 –“Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi ettiler, şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.” Meryem Sûresi, 19/59 ayet-i kerimesinde peygamberlerden ve sâlih kullardan sonra gelen hayırsız torunlar anlatılırken “half” kelimesi kullanılıyor. Aslında “halef”, ki biz bu kelimeyi hayru’l-halef şeklinde kullanırız birinin yerine sonradan geçen kimse, babadan sonra kalan oğul demektir. Ayette hususiyle “half” kelimesinin zikredilmesinde şöyle bir mana söz konusudur Arkadan gelen bu kimseler, sanki evvelkilerin soyundan değilmiş ve onlara bütün bütün muhalifmiş gibi yaşıyorlar; öncekilerin hiçbir güzelliği bunların üzerine sirayet etmemiş ve bunlar her şeyin altını üstüne getirmiş ters insanlar. 0700 -Hayırsız nesillerin ilk tersliği namazı zâyi etmeleridir. Onlardan bazıları belki namazı bütün bütün terketmiş değillerdir ama onu iç ve dış erkanıyla ikâme etmekten de uzaktırlar. Oysa, Kur’an-ı Kerim ibadetleri nazara verirken, onların tamamiyetini huşu’ ve hudu’ ile yapılmalarına bağlamaktadır. Huşu’; Allah’a karşı korku ve sevgi ile boyun eğmektir, gönülden saygı ve inkıyattır. Hudu’; Allah’ın azameti karşısında mahviyetle iki büklüm olmaktır, samimi teslimiyettir. Huşu’ ve hudu’ ise; bir kulun, Cenâb-ı Hakk’ın azamet, celâl ve ceberûtu ile kendi acz, fakr, ihtiyaç ve küçüklüğünü müşterek mülâhazaya alması sayesinde kalbinin hep saygı ve tâzimle atması; hâl ve beyanlarının da bu telâkkiye tam bir tercüman olmasıdır. Böyle bir kul, yolun başında da sonunda da her zaman edepli davranır, saygıyla oturup-kalkar, haşyet soluklar; meleklerle atbaşı hale gelse bile her zaman mahviyet ve tevazu mırıldanır. İşte, Kur’an ancak bu hava içinde namazı ikâme edenlere, namazı iç ve dış derinlikleriyle yerine getirenlere ve ubudiyette bulunanlara kurtuluş vaad etmiştir. 0810 -Bir insan, namazını kâmil mânâda eda ederse, onun hayatındaki nurlu zaman dilimleri alabildiğine genişler; zulmetli ve karanlıklı anları da daralır. Onun iç dünyasında şeytanlığa, nefsanîliğe açık menfezler daralır; melekliğe, ruhanîliğe açılan kapılar da ardına kadar açılır. Ancak bütün bunlar, namazın şuurluca idrak edilip eda edilmesine bağlıdır.. evet kalbin hoplaması, duyguların şahlanması, içten içe bir ürpetinin duyulmasına bağlıdır. Bu bakımdan “Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” Ankebût Sûresi, 29/45 âyetinin resmettiği namaz, kâmil mânâda bir namazdır. Böyle bir namaz ufkunu yakalayamayanların hata yapması ise kaçınılmazdır. Emredildiği ve Allah’ın hoşnutluğu için eda edilen bir namaz, diğer bir tabirle ihlâs yörüngeli, rıza hedefli kılınan bir namaz, bir de devam gözetilirse, bugün olmasa yarın mutlaka insanı fuhşiyat ve münkerattan alıkor. Onu fuhşiyat ve münkerattan alıkoyan bir ibadet, evleviyetle şirk ve şirki işmam eden şeylerden, dalâlet ve dalâlete sürükleyen saiklerden uzaklaştırır; uzaklaştırır zira namaz baştan sona kadar kavlî, fiilî ve hâlî zikrullah ile örülmüş bir ibadettir. Böyle bir zikir şekli çok büyüktür ve Allah’ın ululuğuna münasip bir keyfiyet arz etmektedir ki Kur’ân-ı Kerim de “Hiç kuşkusuz Allah’ı zikir en büyüktür.. ve Allah sizin yapageldiğiniz her şeyi bilmektedir.” Ankebût Sûresi, 29/45 fermanıyla bu espriyi hatırlatmaktadır. 1407 -Namaz zâyi edilince artık şehevâtın önündeki surlar yıkılmış olur; her türlü arzu ve iştiha insanı şeytanın yoluna sürükleyen bir dürtüye dönüşür. Öyle ki, şehvetlere tâbi olma zamanla o insanın tabiatı haline gelir. Şehevât kelimesi şehvet sözcüğünün çoğuludur; her türlü hayvanî duygu ve nefsânî istek bu söz ile ifade edilir. Kur’an-ı Kerim’de “Kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, güzel cins atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin hoşuna giden şeyler insanlara cazip gelmektedir. Bunlar dünya hayatının geçici bir metaından ibarettir. Asıl varılacak güzel yer ise, Allah’ın katındadır.” Âl-i İmran Sûresi, 3/14 buyurulmaktadır. Bu âyette “şehevât” olarak zikredilen sınıflar meşrû nimetlerdir; fakat gayr-i meşrû tarafa da sebep olma ihtimali vardır. Meşrû durumda bunları süsleyip cazip gösteren Allah Teâladır. Gayri meşrû olarak süsleyen ise, şeytan ve beşerin cehaletidir. Fena sayıp kınama bu itibarladır. Bu iştah çekici şeyler, dünya hayatını devam ettirmek ve geçip Allah’a gitmek için birer araç olarak verilmişken bunları amaç haline getirmek, Allah katındaki güzel mevkiyi kaybetmek, büyük ahmaklıktır. Zira böyle yapanlar hayatlarının önemli bir kısmını o zevkleri elde etme hırsı ile yanıp tutuşarak geçirirler. Sonra da onlardan ayrılıp mahrum kalmanın acısını çekerler. 1655 -Namazı zâyi etmenin ve şehvetlere tâbi olmanın neticesi “gayya”ya yuvarlanmaktır. Gayya; Cehennemin en azgın tabakasında, içine düşenin kolay kolay kurtulamayacağı çok korkunç bir kuyunun adıdır. 1850 -İmanın tadını alamamış kimseler, sadece yaptıklarıyla ve sahip oldukları bir kısım vasıflarla değil, yapmadıkları işlerle ve hiçbir katkıda bulunmadıkları başarılarla da övülmeyi, hiç layık olmadıkları güzel sıfatlarla da vasfedilmeyi arzularlar. Nitekim, Kur’an-ı Kerim böylelerini bekleyen acı sonu hatırlatma sadedinde –meâlen– şöyle buyurmuştur “Zannetme ki, yaptıklarından ötürü sevinip şımaran, yapmadıkları işlerden dolayı da övülmek isteyen kimseler –evet, sanma ki onlar– azaptan yakayı kurtaracaklar! Onlara hem de can yakıcı bir azap vardır.” Al-i İmran Sûresi, 3/188 Yaptıklarından ötürü sevinip şımarmak ve hiçbir katkıda bulunmadığı başarıların, hiç üzerinde taşımadığı güzel sıfatların bile kendisine atfedilmesini ve onlardan dolayı övülmeyi istemek bir küfür ve nifak sıfatıdır. Ne var ki, takdir ü tebcil beklentisi kalbi öldüren bir virüs olarak bazı mü’minlerde de bulunabilmektedir. 2100 -Ayet-i kerimede -mealen- “İman edip de salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için çok merhametli olan Allah gönüllerde bir sevgi vüdd hüsn-ü kabul yaratır.” Meryem Sûresi, 19/96 buyuruluyor. Arapça’da fiil teceddüde sürekli yenilenme delâlet eder. Ayetteki “âmenû” kelimesi de fiildir. Öyleyse “iman edenler” bir kere iman ettikten sonra imanlarında duraklamaya girmeden sürekli kendilerini yenileyerek her gün yeni bir keşif, yeni bir düşünce ve yeni bir tespitle hep daha ileri ufukları takip ederler. Bununla da yetinmeyip ardından “Amel edip imanlarının gereğine göre yaşarlar.” Yani oturur kalkar ömürlerini “salihât”la geçirirler. İşte böyle bir iman ve o imanın mûcebini Hakk’ın istediği ölçülerde yerine getiren bu insanlar, önce Hakk’ın sonra da halkın teveccühüne mazhar hâle gelmişlerdir ki “Hazreti Rahmân onlar için sinelere sevgi vaz’edecek ve ins ü cinnin kalbini onlara olan alâka ile donatacaktır.” 2645 -Az önce meali verilen Meryem Sûresi’nin 96. ayet-i kerimesi vesilesiyle Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurur ki “Allah bir kulu sevdiğinde, Ben falan kimseyi sevdim siz de onu sevin.’ diye nida eder. Cibril de bunu göklere ve yere duyurur…” Aslında hemen her zaman muhabbet ve sevgi O’ndan başlamış ve tedelli yoluyla gökleri ve yeri kuşatmıştır. Bu ya önce Allah’ın, muhabbet vesilelerini yaratıp sevgiyi onun üzerine bina etmesi şeklinde, ya da istikbaldeki kıvamlarına bir ücret-i âcile olarak önce onları sevip sonra da onların vicdanlarını iyiye, güzele, hasenat ve salihata uyarma şeklinde olur. Her iki mazhariyetin temel rengi de inayettir ve her ikisinde de temel kaynak ilâhî meveddettir. Bugün bazılarımız itibarıyla böyle bir mazhariyetten dem vurmak bir iddia sayılsa da dünyanın değişik yörelerinde hizmet veren sevgi erleri için bu husus ayn-ı hakikattir. Evet bu adanmış ruhların hizmet ettikleri coğrafyaya ve gördükleri hüsn-ü kabule bakılırsa bu hakikat açıkça görülecektir. Sadece onların açıldıkları coğrafya açısından mesele değerlendirildiğinde bile “Cenâb-ı Hak, insanların kalbine bu arkadaşlar hakkında sevgi koymasa, hüsn-ü kabul vaz’ etmeseydi, bunlar olur muydu?” dememek mümkün değildir. 3215 -Bir iyiliği, güzelliği veya muvaffakiyeti ne kadar kendimizden bilirsek, “biz yaptık.. biz ettik..” dersek ve gelip geçici dünyada insanların fâni alkışlarına meseleyi bağlarsak, o ölçüde Bâki’den gelecek lütuflardan mahrum olmakla karşı karşıya kalır ve -Allah muhafaza- “Alın ağzınızın payını!” denircesine bir muameleyle karşılaşırız. 3909
فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا Fe halefe min ba’dihim halfun edâus salâte vettebeûş şehevâti fe sevfe yelkavne gayyâgayyen. fe o zaman, böylece halefe arkasından geldi min ba'di-him onlardan sonra halfun sonraki nesil edâu es salâte namazı ihmal zayi ettiler vettebeû ve ittebeû ve tâbî oldular eş şehevâti şehvetler, nefsin aşırı düşkünlükleri fe sevfe o taktirde yakında yelkavne karşılaşacaklar gayyen gayy cehennemde bir bölüm Abdulbaki Gölpınarlı Onlardan sonra öyle bir soy geldi ki namazı zâyi etti onlar, şehvetlere uydular, azınlıklarının cezâsına pek yakında uğrayacak onlar. Abdullah Parlıyan Onların ardından öyle nesiller geldi ki, namaza karşı duyarlılık ve devamlılıklarını yitirdiler, istek ve arzularının peşlerine takıldılar. Bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. Adem Uğur Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler. Ahmed Hulusi Onların ardından bir nesil geldi ki, salâtı hakikatlerine yönelişi yitirdiler ve şehvetlere kendilerini beden kabulünün dürtülerine ve boş heveslerine tâbi oldular. . . Gayyayı içinden çıkılamaz cehennem çukurunu boylayacaklar! Ahmet Tekin Nihayet, bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı terkettiler. Nefislerinin arzularına uydular, haramların peşine düştüler. Bu yüzden ilerde, hak yoldan sapmalarının cezasını çekecekler. Ahmet Varol Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zayi ettiler ve şehvetlerine uydular. İşte bunlar azgınlıklarının cezasını göreceklerdir. Ali Bulaç Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz kılma duyarlılığını kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. Ali Fikri Yavuz Sonra, bu peygamberlerle, salih kimselerin arkalarından kötü bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler, şehvetlerine uydular; bunlar da Cehennemdeki “Gayya” vâdisini boylayacaklardır. Ali Ünal Ama onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı önemsemeyip zayi ettiler ve kadın, evlât, altıngümüş, mal, makam, kazanç gibi dünyalıklara karşı aşırı tutkulara tâbi olup, Allah yolunda çalışmayı terk ettiler. Bunlar, gittikleri yolun sonunda kendilerini bekleyen helâk çukuruna düşerek cezalarını göreceklerdir. Bayraktar Bayraklı Sonra bunların ardından namazı kılmayan ve nefislerine uyan bir nesil geldi. Bunlar, elbette cehennem çukuruna atılacaklardır. Bekir Sadak Onlarin ardindan, namazi birakan, sehvetlerine uyan bir nesil geldi. iste bunlar azginliklarinin karsiligini goreceklerdir. Celal Yıldırım Bunların ardından bozuk bir nesil geldi, namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. Onlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. Cemal Külünkoğlu Sonra onların arkasından namazı umursamayan ve ihtiraslarına tutsak olmuş nesiller geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır. Diyanet İşleri eski Onların ardından, namazı bırakan, şehvetlerine uyan bir nesil geldi. İşte bunlar azgınlıklarının karşılığını göreceklerdir. Diyanet Vakfi Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler. Edip Yüksel Onlardan sonra gelenler namazı yitirdiler ve heveslerine uydular. Nitekim, felakete uğrayacaklar. Elmalılı Hamdi Yazır Sonra arkalarından bozuk bir güruh halef oldu, namazı zayi' ettiler ve şehvetleri ardına düştüler, bunlar da Gayya» yı boylıyacaklar Erhan Aktaş Bundan sonra arkalarından gelen sonraki nesil, salâtı zayi ettiler1 ve şehvetlerine2 uydular. Yakında kötülükleri kendilerine dönecektir. 1- “Salâtı zayi etmek”, çevirilerde ifade edildiği gibi, “namazı geçirmek, onu ihmal etmek” demek değildir. Zayi sözcüğü, “bir şeyin elden çıkması, yitirilmesi” demektir. Eğer kast edilen şey, namazı geçirmek, terk etmek olsaydı; geçirme sözcüğünün karşılığı olan “fevt” sözcüğü kullanılması gerekirdi. Burada kast edilen şey, salâtın tamamen terk edilmesi demektir. Ve terk edilen salât, bilinen anlamı ile namaz ibadeti değil; din anlamındadır, Allah’a şirksiz yönelme anlamındadır. Yani, dinden çıkmaktan, tevhitten uzaklaşmaktan diğer bir anlatımla “küfür” den söz edilmektedir. Namaz, dua, destek ve rahmet gibi anlamları olan salât sözcüğünün anlamlarından biri de “dindir.” Zaten bir sonraki ayette, “tövbe edip, iman etmekten” söz edilmektedir. Salâtı/dini terk edenler iman etmeye davet edilmektedirler. İmana davet ise ancak kâfir olanlar için söz konusu olabilir. 2- Şiddetli istek ve arzularına. Gültekin Onan Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz kılma duyarlılığını kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. Hakkı Yılmaz 59-61 Sonra onların ardından kötü bir nesil geldi ki, salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmaya çalışmayı] kaybettiler/hayatlarından çıkarıp attılar. Ve şehvetlerine uydular. Bundan dolayı tevbe eden ve iman eden ve sâlihi işleyenler hariç onlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. İşte tevbe eden, iman eden ve sâlihi işleyenler cennete; Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] kullarına – görmedikleri hâlde– vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler ve hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O'nun vaadi kesinlikle yerini bulacaktır. Harun Yıldırım Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler. Hasan Basri Çantay Sonra, arkalarından öyle kötü bir nesil geldi ki namazı bırakdılar, şehvetlerine uydular. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasına uğrayacaklardır. Hayrat Neşriyat Sonra onların ardından yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi' terk ettiler ve şehvetlerine uydular; onlar artık ileride Cehennemdeki Gayyâ Vâdisiniboylayacaklardır. İbni Kesir Ama onların ardından namazı bırakan, şehvetlerine uyan bir nesil geldi. Onlar bu azgınlıklarının karşılığını göreceklerdir. İskender Evrenosoğlu Bundan sonra onların arkasından gelen nesil, namazı ihmal zayi ettiler. Ve şehvetlere nefsin arzularına tâbî oldular. Artık yakında gayy cehennemde en alt bölüm ile karşılaşacaklar. Kadri Çelik Ama onların ardından namazı zayi eden ve şehvetlerine uyan bir nesil geldi. Onlar bu azgınlıklarının karşılığını göreceklerdir. Mehmet Ali Eroğlu Maalesef onların arkasından öyle nesiller geldi ki, elbette onlar Maatteessüf namaz kılmayan, nefsine uyandı. Bunlar cezasını bulacaktır. Mehmet Okuyan Onlardan hemen sonra salâtı namazı/ibadeti ziyan eden ve şehvetlere uyan bir nesil geldi. İleride bir cehennem çukuru ile karşılaşacaklardır. Muhammed Celal Şems Kendilerinden sonra, namazı yitiren ve nefsani arzularının peşine düşen bir nesil onların yerini aldı. Onun için onlar, mutlaka bu sapıklığın neticesini görecekler. Muhammed Esed Onların ardından, salatı boş veren ve yalnızca kendi şehvetlerinin, dünyevi tutkularının peşine düşen bir kuşak geldi; ve böyle yaptıkları için de, yakında tam bir düş kırıklığıyla karşılaşacaklar. Mustafa Çevik Sonra onların ardından gelen kuşaklardan çoğu, hiç kimseyi dinlemeyen, yalnızca kısacık dünya hayatının geçici zevkleri peşinde koşan, yaratılış sebeplerini umursamayan, Kitabı ve Peygamber’i hayatlarından dışlayan kimseler olup çıktılar. Bunlar doğru olandan yüz çevirmenin, azgınlaşıp Allah’a başkaldırmanın cezasını elbette çekecekler. Mustafa İslamoğlu Derken onların ardından öyle bir kuşak geldi ki, ibadetin içini boşalttılar ve dünyevi zevklerin peşine düştüler; işte bu yüzden gelecekte olan derin bir düş kırıklığı yaşayacaklar. Ömer Nasuhi Bilmen Sonra arkalarından bir tâife onlara halef oldu ki, namazı zâyi ettiler ve şehvetlere tâbi oldular. Artık yakında cehennem deresine yetişeceklerdir. Ömer Öngüt Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. Bu yüzden azgınlıklarının cezalarını çekeceklerdir. Şaban Piriş Sonra onların ardından namazı bırakan ve arzularına uyan bir nesil geldi. Bunlar da hüsrana uğrayacaklardır. Sadık Türkmen Onlardan sonra arkalarından öyle bir nesil geldi ki, Salâtı/Namazı zayi ettiler gereken önemi vermediler ve şehvetlerine uydular. Azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. Seyyid Kutub Bunların yerine namazı umursamayan ve ihtiraslarına tutsak olmuş kuşaklar geçti. Bu kuşaklar sapıklıklarının cezasına çarpılacaklardır. Suat Yıldırım Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi ettiler, şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. Süleyman Ateş Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, namazı zayi ettiler, şehvetlerine uydular. Onlar kötülük bulacaklardır. Süleymaniye Vakfı Onların arkasından gelenler, arzularına uyarak namazı ihmal ettiler. Onlar, yakında yanlış kurgularıyla yüzleşeceklerdir. Tefhim-ul Kuran Sonra onların arkasından öyle kuşaklar türedi ki, namaz kılma duyarlığın ı kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. Ümit Şimşek Onların ardından namazı bırakan ve şehvetlerinin peşine düşen bir nesil geldi ki, onlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklar. Yaşar Nuri Öztürk Ama arkalarından öyle bir nesil geldi ki; namazı yitirdiler, şehvetlere uydular. Bunlar, azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. En üste taşıEn alta taşıBu yazarın mealini okumaya devam et Bir sureye/ayete tıkladığınızda mealler ilk başta yazar ismine göre alfabetik olarak sıralanır. Yazar isminin solundaki kutucuğu yukarı/aşağı taşıyarak sıralamayı istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz. Tarayıcınızın çerezlerini silmediğiniz sürece tercihiniz daha sonraki ziyaretlerinizde hatırlanacaktır. Ayrıca bir yazarın ismine sağ tıklayarak bu yazarın mealinin en üstte veya en altta görünmesini de sağlayabilirsiniz.
Rasûlullah şöyle buyurmuşlardır “Öyle bir zaman gelecek ki o zaman şu üç şeyden daha kıymetli bir şey olmayacaktır Helal para, can u gönülden arkadaşlık yapılacak bir kardeş ve kendisiyle amel edilecek bir sünnet.” Heysemî, I, 172 * “Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak!” Buharî, Büyû; 7 * “Aranızda öyle bir grup ortaya çıkacaktır ki, namazınızı onların namazları, oruçlarınızı onların oruçları ve diğer amellerinizi de onların amelleri yanında az göreceksiniz. Onlar Kur’ân okurlar, fakat okudukları boğazlarından aşağı geçmez. onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar…” Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 36 İbadetler şekilde kalarak rûhânî tarafı zayıflayacak, nefis tezkiyesi ve kalp tasfiyesi yapılmayacak… * Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurmuşlardır “Öyle bir zaman gelecek ki okumaya meraklı kurrâ çoğalacak; fakîhler dini anlayıp yaşayan âlimle ise azalacak ve bu sûretle ilim çekilip alınacak ve herc çoğalacak!” Ashâb-ı kirâm “–Herc nedir ey Allah’ın Rasûlü?” diye sorunca şöyle buyurdular “–Birbirinizi öldürmenizdir. Daha sonra öyle bir zaman gelecek ki insanlar Kur’ân okuyacaklar, okudukları boğazlarından aşağı geçmeyecek…” Hâkim, Müstedrek, IV, 504/8412 * Rasûlullah şöyle buyurmuşlardır “Öyle bir zaman gelecek ki bütün insanlar ribâ ile iş yapacak. Ondan sakınanlar dahi tozuna bulaşmak durumunda kalacaklar.” Nesâî, Büyû 2; İbn-i Mâce, Ticârât 58; Ahmed, IV, 494; Beyhakî Sünen, IV, 275 * “Şiddetli bir şekilde yaklaşan fitne sebebiyle vay insanların hâline! Kişi mü’min olarak sabahlar da akşam kâfir oluverir. Bir takım insanlar dinlerini küçücük bir dünya menfaati karşılığında değiştiriverirler. İşte öyle zamanda dinine sıkıca sarılan kişi, elinde kor ateşi tutan kimse gibidir.” Ahmed, II, 390; Ayrıca bkz. Müslim, İman, 186; Tirmizi, Fiten, 30/2196 Böyle zamanlarda zayıf karakterli insanlar sadece aklı kullanıp nakle itibar etmeyecekler, menfaatlerini öne alacaklar, âyet ve hadisleri kendi temayüllerine göre açıklayacaklar. * Rasûlullah şöyle buyurmuşlardır “Öyle bir zaman gelecek ki doğru söyleyenler yalanlanacak, yalancılar ise doğrulanacak. Güvenilir kimseler hâin sayılacak, hâinlere güvenilecek. Kişi kendisinden şâhitlik etmesi istenmediği halde şâhitlik edecek, yemin etmesi istenmediği halde yemin edecek. İnsanların dünya ile en mes’ûd olanı, Allah’a ve Rasûlü’ne iman etmeyen alçak oğlu alçak olacak!” Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XXIII, 314; Heysemî, VII, 283 Şerir ve şirret insanlar çoğalacak ve iş başına geçecek * Rasûlullah şöyle buyurmuşlardır “Öyle bir zaman gelecek ki insanlar iyiliği tavsiye etmeyecek, kötülükten de sakındırmayacaklar.” Heysemî, Mecmauz-zevâid, VII, 280 Dînî kaygılar azalacak, dünyevî makam ve mevkilere, diplomalara itibar artacak. * Rasûlullah şöyle buyurmuşlardır “Muhakkak ki insanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o vakit kişi altından sadaka ile çarşı Pazar dolaşır da bunu kendisinden sadaka olarak kabul edecek tek muhtaç kişi bulamaz…” Buhari, Zekât 9; MüsIim, Zekat 59 * “Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyler ümîd ediniz. Allâh’a yemin ederim ki, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyânın sizin de önünüze serilmesinden, onların dünyâ için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyânın onları helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum.” Buhârî, Rikâk, 7; Müslim, Zühd, 6 “Ben sizin dünya hırsıyla birbirinizle kapışmanızdan, birbirinizi katletmenizden ve sizden öncekiler gibi helâk olup gitmenizden korkuyorum.” Müslim, Fedâil 31 “…Ben asıl sizin dünyayı elde etmek için birbirinizle kapışıp kavga etmenizden korkuyorum.” Buhârî, Cenâiz 71, Menâkıb 25, Megâzî 27, Rikâk 7, 53; Müslim, Fedâil 30 * Hz. Sevban -radıyallâhu anh- anlatıyor “Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurdular “–Yabancı kavimlerin, yiyicilerin birbirlerini sofralarına dâvet ettiği gibi birbirlerini sizin üzerinize çullanmaya çağıracakları zaman yakındır.” Orada bulunanlardan biri “–O gün sayıca azlığımızdan dolayı mı bu durum başımıza gelecek?” diye sordu. Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- “–Hayır, bilakis o gün siz çok olacaksınız. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan kimseler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!” buyurdular. “–Zaaf da nedir ey Allah’ın Rasûlü?” diye soruldu. Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- “–Dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmama duygusudur!” buyurdular.” Ebu Davud, Melahim 5/4297; Ahmet, V, 278 Hadisten anladığımıza göre, İslam düşmanları, müslümanları yok edip kuvvetlerini kırmak için birbirlerini birleşmeye davet edeceklerdir. Bu davet, sofrasına adam davet eden bir sofra sahibi rahatlığı içerisinde olacaktır. Yani nasıl ki onlar için kendi sofralarına oturup yemek zor olmayan bir işse, kafirlerin İslâm’a karşı birlik çağrısında bulunup müslümanların zenginliklerini yemeleri de engellenemez bir kolaylık taşıyacakcaktır. Kafirler İslâm dünyasını önlerine konmuş bir sofraya benzetecekler ve bu cazip sofrayı paylaşmak için birbirlerini davet edeceklerdir. Onları böyle bir işi yapmaya cüretlendiren şey müslümanların azlığı değil aksine onların takva bakımından güçsüzlüğü ve dünyaya aşırı düşkünlükleri olacaktır. Çünkü ölümden korkan ve dünyaya fazlaca düşkün olanlar, fedakarlıklara katlanamazlar. Canları ve mallan ile katılmaları gereken cihâdı ihmal ederler. Böylece eskiden olduğu gibi düşmanlara karşı heybetli değildirler ve artık düşmanlar onlardan korkmaz ve çekinmezler. * Birgün Rasûlullah “–Nefsimi kudret elinde tutan Allaha yemin olsun, insanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kâtil niçin öldürdüğünü, maktûl de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek” buyurmuşlardı. Müslim, Fiten, 55 Ashab-ı kirâm “–Bu nasıl olur?” diye sorduklarında Allâh Rasûlü “–Bu, herc fitne ve karışıklıktır! Öldüren de ölen de ateştedir” cevâbını verdiler. Müslim, Fiten, 56 * Ebu Ümeyye eş-Şa’bani anlatıyor “Ey Ebu Sa’lebe dedim, şu ayet hakkında ne dersin? Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz hidayet üzere oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez.» Maide 105” Bana şu cevabı verdi “Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şeyi Rasûlullah sormuştum. Demişti ki “Ma’rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir hevâ, dine, ahirete tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin selefi dinlemeden kendi reylerini beğendiklerini müşahede edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zira bu safhaya gelince arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi sıkıntılıdır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir.” Ebu Davud, Melahim 17/4341; Tirmizi, Tefsir, 5/3060; İbnu Mace, Fiten, 21 * Zübeyr bin Adiy rahimehullah anlatıyor “Hz. Enes bin Mâlik yanına girdik. Haccâc’ın bize yaptıklarını şikâyet ettik. “–Sabredin, buyurdu. Zira öyle günlerle karşılaşacaksınız ki, her yeni gün, gidenden daha kötü olacak. Bu hâl Rabbinize kavuşuncaya kadar devam edecek. Ben bunu, Rasûlünüz işittim.” Buhari, Fiten 6; Tirmizi, Fiten 35/2206 * Abdullah bin Ömer şöyle der Rasûlullah bize yönelerek şöyle buyurdu “Ey Muhâcirler cemâati! Beş şey vardır ki, onlarla mübtelâ olduğunuzda, ben sizin o şeylere erişmenizden Allah’a sığınırım. Onlar şunlardır 1. Bir milletin içinde zina, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu alenî olarak işlediğinde, mutlaka içlerinde vebâ hastalığı ve onlardan önce yaşamış milletlerde görülmemiş başka hastalıklar yayılır. 2. Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet, mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılır. 3. Mallarının zekâtını vermekten kaçınan her millet mutlaka yağmurdan mahrum bırakılır kuraklıkla cezalandırılır ve hayvanları olmasa onlara yağmur yağdırılmaz. 4. Allah’ın ahdini emirlerini ve Rasûlü’nün ahdini yaptığı anlaşmaları ve Sünnet’ini terk eden her milletin başına, Allah mutlaka kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eder ve düşman o milletin elindekilerin bir kısmını alır. 5. İdârecileri Allah’ın Kitâbı ile amel etmeyip, indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikçe Allah onların hesabını kendi aralarında görür fitne, fesat ve anarşi belâsına mâruz kalırlar.” İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hâkim, IV, 583/8623; Beyhakî, Şuab, III, 197 * Rasûlullah şöyle buyurdu “Fırat nehrinin suyu çekilip, aktığı yatakta bulunan bir altın dağı meydana çıkmadıkça ve kurtulup kazanan ben olayım diye birbiriyle çarpışan her yüz kişiden doksan dokuzu ölmedikçe kıyamet kopmaz.” Buhârî, Fiten 24; Müslim, Fiten 29. Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 25 Diğer bir rivayet ise şöyledir “Pek yakında Fırat nehrinin suyu çekilerek aktığı yatakta bir altın hazinesi meydana çıkacaktır. O günü gören kimse, o hazineden kesinlikle bir şey almasın.” Buhârî, Fiten 24; Müslim, Fiten 29-32. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Melâhim 13; Tirmizî, Sıfatü’l-cenne 26 * “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki kişi bir kabre uğrayıp üzerine abanarak Keşke bu kabrin içinde ben olsaydım» demedikçe kıyamet kopmaz. Hâlbuki bu sözü ona söyleten din değil, belâ olacaktır.” Buhârî, Fiten, 22; Müslim, Fiten, 53-54 * Rasûlullah buyurdular ki “Ümeranız hayırlı olanlarınızdan iseler, zenginleriniz sehâvetkâr kimselerse, işlerinizi aranızda müşavere ile hallediyorsanız, bu durumda yerin üstü hayat, altından ölümden hayırlıdır. Eğer ümeranız şerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise, yerin altı üstünden, ölmek yaşamaktan daha hayırlıdır. Çünkü artık dini ikame imkanı kalmaz.” Tirmizi, Fiten 78/2266 * Öyle bir zamanın geleceği, o zamanda insanların kalblerinin dünya sevgisi ile dolacağı, cihadı zarar olarak görüp zekat vermeyi altından kalkılması zor bir borç olarak görecekleri bildirilir. Ali el-Müttaki, Kenz, III, 236/6322 * Rasûlullah birgün “–Gençlerinizin fıska düştüğü, kadınlarınızın azdığı zaman hâliniz nice olacak ey insanlar?” diye sormuştu. Yanındakiler hayretle “–Ey Allah’ın Rasûlü, böyle bir şey olacak mı?” dediler. “–Evet, hatta daha beteri!” buyurdu ve devam etti “–Emr bi’l-ma’ruf ve nehy ani’l-münkeri terkettiğiniz zaman hâliniz nice olacak?” diye sordu. Yanındakiler hayretle “–Yâ Rasûlallâh, bu olacak mı?” dediler. “–Evet, hatta daha beteri!” buyurdular ve devam ettiler “–Ma’rufu münker, münkeri de ma’ruf olarak gördüğünüz zaman haliniz nice olacak?” Heysemi, Mecma’u’z-Zevaid, VII, 280-281; Cezerî, Camiu’l-usûl, X, 41 * Hz. Ebu Hureyre anlatıyor Rasûlullah yanındaki cemaate konuşurken, bir adam gelerek “–Ey Allah’ın Rasûlü! Kıyamet ne zaman kopacak?” dedi. Sallallâhu aleyhi ve sellem- konuşmasına devam etti, sözlerini bitirdiği vakit “–Sual sâhibi nerede?” buyurdular. Adam “–İşte buradayım ey Allah’ın Rasûlü!” dedi. Sallallâhu aleyhi ve sellem- “–Emanet zâyi edildiği vakit Kıyameti bekleyin!” buyurdular. Adam “–Emanet nasıl zâyi edilir?” diye sordu. Efendimiz “–İş, ehil olmayana tevdi edildi mi Kıyamet’i bekleyin!” buyurdular. Buhari, İlm 2, Rikâk 35 * Hz. Ali anlatıyor Rasûlullah birgün “Ümmetim on beş şeyi yapmaya başlayınca ona büyük belânın gelmesi vâcip olur!” buyurmuşlardı. Yanındakiler “–Ey Allâh’ın Rasûlü! Bunlar nelerdir?” diye sordular. Rasûlullah Efendimiz şöyle sıraladı “–1. Ganimet yani milli servet, fakir fukaraya uğramadan sadece zengin ve mevki sahibi kimseler arasında tedâvül eden bir metâ haline geldiği, 2. Emânet ganîmet gibi görülüp hıyânet edildiği, 3. Zekât, ibadet olarak görülmeyip büyük bir yük ve angarya olarak görüldüğü, 4. Kişi, gayr-i meşrû işlerde kadınına itaat ettiği, 5. Kişi, annesine karşı itaatsizlikte bulunduğu, 6-7. Kişi, arkadaşına iyilikte bulunduğu hâlde babasına kaba davrandığı, 8. Mescidlerde sesler yükseldiği huşû kaybolduğu, 9. Bir milletin idârecisi en alçakları olduğu, 10. Bir kişiye şerrinden korkularak hürmet edildiği, 11. Çeşitli isimlerle îmâl edilen içkilerin serbestçe içildiği, 12. İpek elbiselerin erkekler tarafından giyildiği, 13-14. San’at, bale, konser gibi çeşitli adlar altında; bar, gazino ve benzeri salonlarda ve hatta televizyon ve filim gibi çeşitli vasıtalarla yaygın şekilde şarkıcı kadınlar ve çalgı aletlerine alâka arttığı; 15. Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere lânet ettiği zaman, İşte o zaman artık kızıl rüzgârı, yere batışı veya domuz ve maymunlara çevrilmeyi[1], zelzeleyi ve gökten taş yağmasını bekleyin. Ondan sonra birbiri ardınca pek çok alâmetler zuhûr eder ve bunlar ipi kopan eski bir gerdanlığın ard arda düşen taneleri gibi birbirini tâkip ederler.”[2] Gaybı Allah bilir, herhalde bunlar kıyamete yaklaştıkça şerrin artması neticesinde vuku bulacak alâmetlerdir. * Rasûlullâh şöyle buyurur “Sizin üzerinize öyle bir zaman gelecek ki o vakit siz, iyilikleri emretmeyen ve kötülükleri yasaklamayan kimselerin en iyi kişiler olduğunu düşünürsünüz.” Ali el-Müttaki, Kenz, III, 686/8462 Şerri irtikâp edenler kendisini ikaz edenlere karşı tavır alacaklar, ikaz etmeyip toplumu kendi hâline bırakanlar da itibarlı addedilecekler… * Rasûlullâh “–İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki o vakit müminin kalbi tuzun suda eridiği gibi eriyecek!” buyurdu. “–Niçin eriyecek yâ Rasûlallah?” diye sorulduğunda “–Kötülükleri görüp de onları değiştirmeye güç yetiremediği için” buyurdu. Ali el-Müttaki, Kenz, III, 686/8463 * Rasûlullâh şöyle buyurmuşlardır “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki bütün endişe ve gayretleri karınları mîde ve şehvetleri için olacaktır, şerefleri malları ile ölçülecektir, kıbleleri fâsık kadınları olacaktır, dînleri de dirhem ve dînârları olacaktır. İşte onlar mahlûkâtın en şerlileridir. Onların Allâh katında hiçbir nasîpleri yoktur.” Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, XI, 192/31186; Râmûzu’l-ehâdis, “ye” harfi * “İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, şimdi sizin aranızda münafığın gizlendiği gibi, mü’min gizlenecek” Ali el-Müttakî, XI, 176/31111 * Rasûlullah r Efendimiz şöyle buyurmuşlardır “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, câmilerin çokluğuyla övünürler de onlara çok az devam ederler.” Taberânî, el-Mucemü’l-Evsat, VII, 301 “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, onların mescidlerindeki konuşmaları dünya işleri ile alakalıdır. Allah’ın onlarla işi yoktur. Onlarla sakın oturmayın!” Musannef İbn Ebi Şeybe, 8/268 “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, onlar mescidlerde toplanırlar da tüm himmetleri arzuları, gâyeleri sadece dünyadır. Allah’ın onlarla işi yoktur. Onlarla sakın oturmayın!” Hâkim, Müstedrek, IV, 359/7916 * “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, uzun süre ayakta beklerler de kendilerine namaz kıldıracak bir imam bulamazlar.” İbn-i Mâce, İkâme, 47 “Mescid ehlinin birbirlerini öne sürüp de kendilerine namaz kıldırabilecek bir kişi bile bulamamaları kıyametin alâmetlerindendir.” Ebû Dâvûd, Salât, 60/581 * “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, gök yağmurunu indirir ama yer bir şey bitirmez.” Hâkim, el-Müstedrek, IV, 559/8567 * “Kişiye, malının zekâtını vermesinin çok zor geleceği bir zamanın gelmesi yakındır.” Taberânî, el-Mucemü’l-Kebir, XVII, 105 * “Kur’an’ı öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. Ferâiz ilmini öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelmesi yakındır ki, iki kişi ferâize dâir bir mesele üzerinde tartışırlar da aralarında hüküm verip meseleyi halledecek bir âlimi bulamazlar.” Heysemî, IV, 223 * “İnsanlar üzerine, iyiliğin emredilmediği, kötülüğün nehyedilmediği bir zamanın gelmesi yakındır.” Heysemî, IV, 223 * Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurmuştur “Yakında öyle bir fitne zuhûr edecek ki ondan kişiyi ancak Allah Teâlâ kurtarır bir de boğulmak üzere olan kişinin duası gibi bir duâ…” Beyhakî, Şuab, II, 367/1077 * Huzeyfe şöyle buyurmuştur “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o zaman ancak denizde boğulmak üzere olan biri gibi dua eden kişi kurtulabilecektir.” İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VI, 22/29173; Hâkim, IV, 471/8308 [1] Tirmizi, Fiten 38/2210. [2] Tirmizi, Fiten 38/2211.
Almanca Arapça Almanca İngilizce İspanyolca Fransızca İbranice İtalyanca Japonca Flemenkçe Lehçe Portekizce Rumence Rusça İsveççe Türkçe ukraynaca Çince Türkçe Eş anlamlılar Arapça Almanca İngilizce İspanyolca Fransızca İbranice İtalyanca Japonca Flemenkçe Lehçe Portekizce Rumence Rusça İsveççe Türkçe ukraynaca Çince ukraynaca Bu örnekler aramanıza bağlı olarak kaba sözcükler içerebilir. Bu örnekler aramanıza bağlı olarak günlük dilden sözcükler içerebilir. "den Begierden folgten" metninin Türkçe çevirisi şehvetlerine kapılıp-uydular Nach ihnen kamen dann Nachfahren, die das Gebet verloren und den Begierden folgten. 59 Dann folgten nach ihnen Nachfolger, die das Gebet vernachlässigten und den Begierden folgten. Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz kılma duyarlılığını kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp-uydular. 59 Dann folgten nach ihnen Nachfolger, die das Gebet vernachlässigten und den Begierden folgten. 59 Onların ardından öyle nesiller geldi ki, namaza karşı duyarlılık ve devamlılıklarını yitirdiler, istek ve arzularının peşlerine takıldılar. Dann folgten nach ihnen Nachfolger, die das Gebet vernachlässigten und den Begierden folgten. Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz kılma duyarlılığını kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp-uydular. Dann folgten nach ihnen Nachfolger, die das Gebet vernachlässigten und den Begierden folgten. Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. Allâh sagt Dann folgten nach ihnen Nachfolger, die das Gebet vernachlässigten und den Begierden folgten. 59Dann folgten nach ihnen Nachfolger, die das Gebet vernachlässigten und den Begierden folgten. 59 - Ama arkalarından öyle bir nesil geldi ki; namazı yitirdiler, şehvetlere uydular. Dann folgten nach ihnen Nachfolger, die das Gebet vernachlässigten und den Begierden folgten. Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, namazı zayi ettiler, şehvetlerine uydular. Dann folgten nach ihnen Nachfolger, die das Gebet vernachlässigten und den Begierden folgten. Dann folgten nach ihnen Nachfolger, die das Gebet vernachlässigten und den Begierden folgten. Dann folgten nach ihnen Nachfolger, die das Gebet vernachlässigten und den Begierden folgten. So werden sie den Lohn für ihre Verirrung vorfinden, Onlardan sonra öyle bir soy geldi ki namazı zayi etti onlar, şehvetlere uydular, azınlıklarının cezasına pek yakında uğrayacak onlar. Bu anlam için sonuç bulunamadı. Sonuçlar 11. Birebir 11. Geçen süre 11 ms. Documents Kurumsal çözümler Çekim Eş anlamlılar Yazım denetleme Yardım ve hakkımızda Sözcük dizini 1-300, 301-600, 601-900İfade dizini 1-400, 401-800, 801-1200Sözcük öbeği dizini 1-400, 401-800, 801-1200
İniş Sırasına Göre KAF SURESİ İniş Sırası 34 • Mushaf Sırası 50 • Mekki Sure • 45 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 39. Ne derlerse desinler sen sabret. Güneş doğmadan önce akşam, yatsı ve sabah vakitlerinde bir de batmadan önce öğle ve ikindi vakitlerinde[*], her şeyi güzel yaptığından dolayı Rabbine Sahibine ibadet et. [*] Bkz. Sayfanın aşağısındaki İsra 17/78 ve Hud 11/114. MERYEM SURESİ İniş Sırası 44 • Mushaf Sırası 19 • Mekki Sure • 98 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 58. İşte Bunlar yukarıda anlattığımız elçiler, Allah’ın kendilerine nimet verdiği elçilerden; Âdem’in soyundan, Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail’in Yakub’un soyundan, doğru yolu gösterdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendirler. Onlara Rahmân’ın ayetleri okunduğu zaman, ağlayarak secdeye kapanırlardı. 59. Onlardan sonra arkalarından öyle bir nesil geldi ki, Salâtı/Namazı zayi ettiler gereken önemi vermediler ve şehvetlerine uydular. Azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. TAHA SURESİ İniş Sırası 45 • Mushaf Sırası 20 • Mekki Sure • 135 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 11. Ateşin yanına varınca “Musa!” diye bir ses yükseldi. 12. “Ben, evet ben! Senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen, kutsal Tuva vadisindesin. 13. Ben seni seçtim. Şimdi sana bildirilecek şeyleri dinle. 14. Ben!Evet ben Allah’ım; benden başka ilah yoktur. Sen, bana kulluk et ve benim zikrim[*] için âyetlerimi kafana yerleştirmek için namazı düzgün ve sürekli kıl.. [*] Zikir Arapça’da doğru bilgi’ anlamına gelir. Allah'ın indirdiği bütün kitaplar, O'nun doğru bilgisinden oluştuğundan Zikir, onların ortak adıdır. Enbiya 21/24 Allah bütün varlıkları da o bilgiyle yarattığı için onlardan elde edilen bilgi de zikirdir. “Namazı benim zikrim için kıl.” buyurmasından anlaşılacağı üzere her namaz Allah’ın kitabını ve yarattığı şeylerin değerini kavramak için kılınır. Allah Teâlâ, yarattığı ayetlerle ilgili olarak şöyle buyurulur "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün peşpeşe gelmesinde, sağlam duruşlu olanlar için göstergeler vardır. Onlar namaz kılarken; ayakta, oturarak ve yanları üstünde Allah’ı zikreder anlayarak Kur'ân okur, dua eder göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. Derler ki "Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, sana içten boyun eğeriz, bizi o ateşin azabından koru! Rabbimiz! Sen kimi o ateşe sokarsan rezil edersin. Yanlışlar içinde kalanların yardımcıları olmaz. Rabbimiz! Bize çağrıda bulunan birini işittik; Rabbinize inanıp güvenin’ diyerek imana çağırıyordu, hemen inandık. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötü işlerimizi ört. Ruhumuzu iyilerin yanına al. Rabbimiz! Elçilerin aracılığı ile söz verdiğin her şeyi bize ver. Kıyamet günü bizi rezil etme. Sen sözünden dönmezsin." Rableri Sahipleri dualarını kabul eder ve şöyle der "Erkek olsun, kadın olsun, sizden kim iyi bir çaba gösterirse çabasını boşa çıkarmam. Biriniz, diğerinden olmasınız. Hele hicret eden, yurdundan çıkarılan, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve o yolda öldürülenler var ya; onların da kötü işlerini örter, katımdan bir ödül olarak içinden ırmaklar akan bahçelere sokarım." Güzel karşılık Allah katındadır." Al-i İmran 3/190-195 Zikir, zeka ile yapılan bir eylemdir. Zeka çalışmak için kelimeleri kullanır. Dolayısıyla Allah’ın emrine uygun şekilde namaz kılabilmek için ya okuduğumuz dua ve ayetlerin Türkçe anlamlarını çok iyi bilmeli ya da Türkçe dua ve ayetlerle namazı kılmalıyız. Aksi takdirde namazı Allah’ın zikri için kılmak mümkün olmaz. 130. Onlar ne derlerse desinler, sen sabret. Güneşin doğuşundan önce, batmasında önce ve gecenin bölümlerinde[*1] her şeyi güzel yaptığından dolayı Rabbine ibadet et. Gündüzün bölümlerinde [*2] de ibadet et; belki memnun kalırsın. [*] Gecenin bölümleri وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ ifadesinde "bölümler" diye anlam verdiğimiz ânâ = kelimesi çoğuldur. Arapçada çoğul en az üçtür. Kur’an’a göre güneşin batımından doğumuna kadar olan süre gece olduğu için gecenin en az üç bölümünün olduğu anlaşılır. Güneşin batımından gök kubbenin tamamen kararması yıldızlır kümeleşme zamanı olan güneşin -18 dereceye ulaşması arasında geçen birinci dilim içinde akşam ve yatsı namazları ve bunlara bağlı nafileler kılınır. Gök kubbenin aydınlanmaya başladığı sırada seher vakti girer. Sabah ışıklarının ufukta kümeleşip kümeleri birbirinden ayıran siyah ve bayaz ışıkların bir iplik gibi üst üste gelmesi sırasında imsak ve sabah namazı vakti girer. Güneş doğunca gece biter. Birinci bölümde akşam ve yatsı namazları, üçüncü bölümün ikinci kısmında sabah namazı kılınır. Bu ikisinin arası da gecenin en uzun bölümü olan gece yarısıdır. Bu vakitte güneş ışınlarının etkisi tamamen kaybolduğu için beyaz gecelerin yaşandığı yerlerde havanın iyice soğuduğu, diğer yerlerde de karanlığın en yoğun olduğu bölümdür..Bu bölüm ile seher vaktinde gece namazı kılınır. [*2]“Bölümler” diye tercüme ettiğimiz “etraf = اَطْرَافَ” kelimesi “taraf = طرف”ın çoğuludur. Arapçada çoğul, en az üçü ve daha fazlasını gösterdiğinden gündüzün ilk bölümü, güneşin doğmasından zeval vaktine kadar olur. İkinci bölümü öğle namazının, üçüncü bölümü de ikindi namazının vakti olur. Âyet, “ سَبِّحْ = kuluk et” emriyle başladığı, “namaz kıl” diye açık bir emir içermediği için bu ayette yapılması istenen ibadet nafile namazlar olur. Ebu Hureyre’nin şöyle dediği bildirilmiştir “Dostum Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bana üç şey vasiyet etti Her ay üç gün oruç tutmak, iki rekat kuşluk duhâ namazı ve uyumadan vitir kılmam [Buhârî, Teheccüd 35; Muslim, Müsâfirîn 85 – 721]” 131. Dünya hayatının süsü olarak, kendilerini imtihan için üst üste nimetler verdiğimiz kişilere imrenme. Rabbinin verdiği rızık daha hayırlı ve daha kalıcıdır. 132. Ailene namaz kılmalarını söyle, kendin de ona dayan/ona devam et/vakitleri aksatmadan kıl! Biz senden bir rızık istemiyoruz. Güzel sonuç takvanındır! İSRA SURESİ İniş Sırası 50 • Mushaf Sırası 17 • Mekki Sure • 111 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 78. Namazı, güneşin zevalinden[1*] gecenin ğasakına[2*] kadar, bir de şafak ışıklarının kümeleştiği sırada[3*]sürekli ve tam kıl. Şafak ışıklardaki kümeleşme gözle görülür. [1*] batı tarafına yönelmesinden [2* ] Gecenin ğasakı, gecenin karanlığı anlamına geldiği gibi soğuk vakti anlamına da gelir. Lisan’ul-arab. Bulunduğumuz yerden Güneş ışınlarının tamamen çekilmesi, günün en serin vaktinin başlaması demektir. Beyaz gecelerin yaşanmadığı yerlerde Güneşin ufka uzaklığı en az 18 derece olur ve ufukta herhangi bir aydınlık kalmaz. Beyaz gecelerin yaşandığı yerlerde de, Güneş ortada olmasına rağmen gece serinliği iyice hissedilmeye başlar. Abdullah b. Ömer’e Şafak sorulunca “beyazlığın gitmesi”; ğasak sorulunca da, “kızıllığın gitmesi”dir, demiş Ebû Dâvûd,Salât 6. Bu, yerinde bir tespittir. Çünkü batı ufkunda oluşan kızıl ve beyaz ışık kuşaklarından beyaz kuşak kızıla karışınca yatsı vakti girer. Bu ince tabaka, başlangıçta bir kubbe gibi olur sonra tamamen kaybolur. Ufuktan Güneş ışınları çekilip en zayıf yıldızlar ortaya çıkınca yatsı vakti çıkmış, gecenin ortası diye de tanımlanan ğasak başlamış olur. [3*] Kur'ân, karaa قرأ fiilinin mastarı olan kur’ القُرْء veya kar’ القَرْء’dan türetilmiştir; kök anlamı toplamadır[Lisanu’l-Arab, قَرْء mad]. Mastar olarak kullanıldığı gibi makrû’ مقروء = bütünlük ve küme anlamında isim olarak da kullanılır. Kuran el fecri قُرْاٰنَ الْفَجْر doğuda, seher vakti aydınlığı ile Güneşin doğması arasında kümeleşen şafak ışıklar demektir. Yoğunlaşma görüntüsünü açıklayan âyet şudur “Ramazan’da Fecrin şafağın olduğu tarafta, ak çizgi kara çizgiden size göre tam seçilinceye kadar yiyin, için.” Bakara 2/187 Bu ayete göre namaz vakitlerinin üç değişmez özelliği vardır Güneşin zevali yani tepe noktasından batıya kaymasıdır. Bu, dünyanın her yerinde ve her mevsimde kolaylıkla tespit edilebilir. Bu sırada öğlen namazının vakti girer. Gecenin ğasakı Güneş ışınları tamamen çekilince hem hava kararır hem de günün en soğuk vakti başlar. Beyaz gecelerin yaşandığı yerlerde karanlık olmaz ama havadaki soğuma kendini iyice hissedilmeye başlar. Kuran el fecr. Bu üç değişmez özellik, her mevsimde ve dünyanın her yerinde gözlemlenebildiği için Sıvalbard’da, Güneş ufkun bir hayli üstünde iken bile gözlenebilmiştir. Âyette Güneşin sadece meridyen geçişinden söz edilmiştir. Eğer Güneşin doğuşu, batışı ve gecenin karanlığı ifadeleri kullanılsaydı kutup bölgesinde namaz ve oruç vakitlerini tespit imkansızlaşırdı. 110. De ki “İster Allah’ diye çağırın veya ister Rahman’ diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, sonunda en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini çok yükseltme ve pek de kısma, bu ikisi arasında bir yol tut!.. HUD SURESİ İniş Sırası 52 • Mushaf Sırası 11 • Mekki Sure • 123 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 114. Gündüzün iki bölümünde[1*] ve gecenin gündüze yakın zamanlarında[2*] namaz kıl. Çünkü iyilikler namazlar, kabahatleri kötülükleri giderir. Bu, aklını başına alacaklar için bir hatırlatmadır. [1*] Öğle ve ikindide [2*] Arapçada çoğul en az 3’ gece namazı en az üçtür. Akşam, yatsı ve sabah namazları. EN’AM SURESİ İniş Sırası 55 • Mushaf Sırası 6 • Mekki Sure • 165 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 72. "Namazı düzgün ve sürekli kılın ve Allah’a saygılı olun; huzurunda toplanacağınız O’dur." İBRAHİM SURESİ İniş Sırası 72 • Mushaf Sırası 14 • Mekki Sure • 52 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 31. İnanmış kullarıma de ki namazlarını tam kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden gizli-açık hayra harcasınlar[*]. Bunu öyle bir gün gelmeden yapsınlar ki o günde ne alış veriş, ne de dostluk olacaktır. [*] Ayette gizli ve açık olarak buyrulduğundan bu harcamalar ihtiyaçları gidermek için değil, sadaka ve zekat kapsamında yapılan harcamalardır. RUM SURESİ İniş Sırası 84 • Mushaf Sırası 30 • Mekki Sure • 60 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 17. Öyleyse namaz [dua] ile Allah’ın yüceliğini zikredin/anın; akşamladığnız[akşam ve yatsı]da ve sabaha kavuştuğunuz zaman! 18. Övgü O’na mahsustur, göklerde de yeryüzünde de; gündüzün sonunda [ikindi vaktinde], öğleye erdiğiniz zaman da! 31. O’na yönelen kişiler olun, O’ndan çekinerek kendinizi koruyun. Namazı düzgün ve sürekli kılın. Müşriklerden/Allah'ı ikinci sıraya koyanlardan olmayın. ANKEBUT SURESİ İniş Sırası 85 • Mushaf Sırası 29 • Mekki Sure • 69 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 45. Bu Kitap’tan sana vahyedilen her şeyi anlayarak oku ve namazı tam kıl. Namaz her çeşit fuhuşu ve kötülüğü engeller. Allah’ın zikri Kitabı en önemlisidir. Allah, yaptığınız her işi bilir. Medeni Sureler BAKARA SURESİ İniş Sırası 87 • Mushaf Sırası 2 • Medeni Sure • 286 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 43. Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı verin;[1*] rükû edenlerle birlikte rükû edin![2*]. [1*] Zekat, belirli miktarda serveti olan Müslümanların üzerinde ekonomik bir yükümlülüktür. Zekat kelimesi, gelişme anlamına gelen "زكو" kökünden türemiştir; çünkü Müslümanlar tarafından, hem kendi kişiliklerini hem de diğer insanların durumlarını geliştiren bir ibadet olarak verilir. Zekat vermek, aynı zamanda malı dolaşıma sokarak, ekonomiyi de geliştirir. Zekat kelimesi, Kuranda daima belirlilik takısıyla birlikte, "ez-zakat" şeklinde geçer. Bu, ayetlerin indiği toplumda zekatın zaten bilinen bir kavram olduğunu göstermektedir. Sahip olunanların bir kısmını ihtiyaçlılara verme görevi Tevrat'ta da bulunmaktadır. Üçüncü ondalık Yasa'nın tekrarı 1422-29 ve 2612 ve tarlaların kenar ve köşelerinin ihtiyaçlılara bırakılması emri Levililer 2322 bunun örnekleridir. [2*] Bu âyet, ehl-i kitabın tıpkı bizim gibi namaz ve zekât ibadetleriyle yükümlü olduğunu gösterir. 45. Sabırlı[*] davranarak ve namaz kılarak yardım isteyin. Bu, Allah’a saygısı olanlardan başkasına ağır gelir. [*] Sabır Katlanmak, göğüs germek, direnmek, dirençli olmak anlamlarına gelir. 110. Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı verin. Kendiniz için önceden yaptığınız her iyiliğin karşılığını Allah’ın katında bulursunuz. Yaptığınız her şeyi gören Allah’tır. 149. Namaza kalktığın[1*] her yerde yüzünü Mescid-i Haram tarafına[2*] çevir. Rabbinin doğru saydığı budur. Yaptığınız hiçbir şey, Allah'ın dikkatinden kaçmaz. [1*] Kaf suresi 50/11. âyetteki anlama uygun olarak hurûc’a kıyam = kalkma anlamı verilmiştir. Namaz kılan, kıyama durur. [2*] Namazda Mescid-i Haram’ın kendisine dönmek gerekmez. Onun bulunduğu ana yöne dönmek yeterlidir. 150. Nerede Namaza kalkarsan, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede olursanız olun, namazda yüzünüzü onun tarafına çevirin ki insanların size karşı bir delili olmasın.[1*] İleri geri konuşan konuşur[2*], onlardan korkmayın, benden korkun. Bu, size olan iyiliklerimi tamamlamam ve sizin de hedefinize ulaşmanız içindir. [1*] Yahudi ve Hristiyanlar Kâbe’nin tekrar kıble olacağını bildikleri için, kıble değişmeseydi bunu bize karşı kullanırlardı. Kıblenin, tekrar değişeceğine dair bilgi, bugünkü İncil’de mevcuttur “Kadın, “Efendim, anlıyorum, sen bir peygambersin” dedi. “Atalarımız bu dağda tapındılar, ama sizler tapılması gereken yerin Yeruşalim’de olduğunu söylüyorsunuz.” İsa ona şöyle dedi “Kadın, bana inan, öyle bir saat geliyor ki, Baba’ya ne bu dağda, ne de Yeruşalim’de tapınacaksınız!” Yuhanna 419-21 [2*] Buradaki الا = illa edatına istisna-i munkatı anlamı verilmiştir. 153. Müminler! Sabırlı davranarak ve namaz kılarak yardım isteyin! Allah sabredenlerin yanındadır. 238. Namazları ve en orta namazı[1*] özenle sürekli kılın ve daima Allah’a içten boyun eğenlerden olun. [*] Kelimeye "orta" değil de "en orta" meali vermemizin sebebi el-vustâ = الْوُسْطَىٰ şeklinde ism-i tafdil yani bir şeyi diğerlerinden üstün gösteren isim kalıbında olmasıdır. Gün, gündüz ve geceden oluşur. Önce gündüz, sonra gece gelir. Yasin 36/40.Günü ikiye bölen şey, güneşin batışıdır. Gece ile gündüzün ortası olan bu vakitte kılınan namaz akşam namazı olduğu için "orta namaz" odur.. Namazlar diye meal verdiğimiz kelime salavat’tır. Arapçada çoğul, en az üçü gösterir. Ona orta namaz da ilave edilince dört olur. Ancak dördün ortası yoktur. Üçten sonra ortası olan ilk rakam beş olduğu için bu ayet, namazın beş vakit olmasının da delilidir. Akşam namazı, bu yönüyle de orta namazdır. Çünkü kendinden önce öğle ve ikindi, kendinden sonra da yatsı ve sabah namazı kılınır. Benzer durum, rekât sayıları açısından da geçerlidir. Ortası olan ilk rakam 3'tür. 3, 2 ile 4'ün ortasıdır. 4 ile dördün ortası olarak da düşünülebilir. Bütün bunlar akşam namazını en orta namaz yapar. Günün ilk namazının öğle namazı olması İsra 17/78 ve Hud 11/114da akşam namazını orta namaz yapar. Ayrıca 3'ü ortası olan ilk rakam yapan 1'i çıkarırsak, gece namazları ile gündüz namazları 8'er rekât olarak da eşitlenir. Bu özelliklerin diğer namazlarda olmaması, akşam namazını en orta namaz yapar. 239. Eğer korkarsanız[1*] namazı yürüyerek yahut binek üstünde kılın. Rahata kavuşunca Allah’ı, bu konuda bilmediğinizi size öğrettiği gibi zikredin[2*]. Allah’ın âyetlerini kafanıza yerleştirmek için namaz kılın[3*] [1*] Namazı vaktinde kılamamaktan korkarsanız. [2*] Namazda bir rekâtın kılınışı şöyle anlatılmıştır “O namazı kılarken Allah’ı, ayakta, oturur halde ve yanlarınız üzerinde anın.” Nisa 4/103 Tek rekâtta oturma ancak secdeden sonra olabilir. Nisa 4/102’ye göre tek rekât secde ile bittiği için oturduktan sonra bir secde daha yapmak gerekir. Bu da her rekâtta iki secdenin, secdeler arasında oturmanın ve bu sıradaki zikrin farz olduğunu gösterir. Kişinin yanları, kol ve bacaklarıdır. Vücut, kol ve bacaklar üzerinde iki şekilde durabilir. Birincisinde dizler ve dirsekler dik tutulup eller dizlerin üzerine konarak gövdenin yanların üzerinde olması sağlanır. İkincisinde de secde için başı yere koymadan önce dizler ve eller konur, karın dizlerden uzak tutulur ve böylece vücut yanların üzerine yerleştirilir. Bu durumda âyet, bir rekâtta kıyam, rüku ve secdenin şeklini bize anlatmış olur. [3*] Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla getirmek veya söylemektir. Müfredât ذكر ve عرف md. “... benim zikrim için âyetlerimi kafana yerleştirmen için namazı düzgün ve sürekli kıl.” Taha 20/14 NİSA SURESİ İniş Sırası 92 • Mushaf Sırası 4 • Medeni Sure • 176 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 43. Ey inanıp güvenenler müminler! Sarhoşsanız, ne dediğinizi bilinceye kadar; cünüpseniz yıkanıncaya kadar, namaza yaklaşmayın [1*]. Seyir halinde olursanız o başka. Hasta veya yolculuk halinde[2*] iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse ya da kadınlara temas etmiş olup su da bulamazsanız temiz bir toprağa [3*] teyemmüm edin. Ondan yüzünüzü ve ellerinizi silin mesh edin. Allah affeder ve bağışlar. [1*] Görüldüğü gibi namaz kılmaya engel olan tek şey sarhoşluktur. Adetli kadınların namaz kılamayacağına dair söylenen sözlerin sağlam bir dayanağı yoktur. [2*] [3*] saîdenصَعٖيدًا En yaygın anlamı topraktır. Ancak dış yüzey anlamına da gelir. Kur’an’da bu kelime Kehf 18/8 ayetinde Dünya’nın dış yüzeyi, yeryüzü anlamında geçmektedir. 101. Yolculuğa çıktığınızda, ayetleri görmezden gelenlerin kafirlerin size saldırı yapmasından korkarsanız, o namazı[*]yolculuk namazını kısaltmanızda bir günah yoktur. Çünkü kafirler, size açık düşmandırlar. [*] Sefer namazı, yolculukta kılınan namaz 102. İçlerinde olur da onlar için namazı tam kılarsan[1*], onların bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar ve silahlarını kuşansınlar; ilk secdeyi yaptıktan sonra çekilsinler; bu defa namazı kılmamış öbür kısım gelsin, seninle namaz kılsınlar[2*], tedbirli olsunlar ve silahlarını kuşansınlar. Kafirler ister ki silahlarınızdan ve eşyanızdan uzak kalasınız da üzerinize ani bir baskın yapsınlar. Yağmurdan zarar görür veya hasta olursanız, silahlarınızı bir yere koymanızda bir günah yoktur ama tedbiri elden bırakmayın. Allah, o kâfirlere küçük düşürücü bir azap hazırlamıştır. [1*] Allah’ın bize vakitli bir ibadet olmak üzere farz kıldığı namaz için 3 farklı durum söz konusudur. Normal koşullar altında kıldığımız namaz, yolculuk halinde kıldığımız namaz ve savaş halindeyken kıldığımız namaz. [2*] Namazın ve cemaatin önemi 103. O namazı kılarken[1*] Allah’ı; ayakta, oturur halde, ve yanlarınız üzerinde anın[2*]. Güvene kavuştuğunuzda o namazı tam kılın. Çünkü namaz, müminlere, vakitle sınırlı olarak[3*] farz kılınmıştır. [1*] Önceki âyette ifade edilen tek rekatlık namazı kılarken. [2*] Tek rekâtta oturma ancak secdeden sonra olabilir. Önceki âyete göre tek rekât secde ile bittiği için oturduktan sonra bir secde daha yapmak gerekir. Bu da her rekâtta iki secdenin, secdeler arasında oturmanın ve bu sıradaki zikrin farz olduğunu gösterir. Kişinin yanları, kol ve bacaklarıdır. Vücut, kol ve bacaklar üzerinde iki şekilde durabilir. Birincisinde dizler ve dirsekler dik tutulup eller dizlerin üzerine konarak gövdenin yanların üzerinde gelmesi sağlanır. İkincisinde de secde için başı yere koymadan önce dizler ve eller konur, karın dizlerden uzak tutulur ve böylece vücut yanların üzerine yerleştirilir. Bu durumda âyet, bir rekâtta kıyam, rüku ve secdenin şeklini bize anlatmış olur. [3*] Bu nedenle herhangi bir namaz kendisi için belirlenen vakit sınırlarının dışında kılınamaz. İNSAN SURESİ İniş Sırası 98 • Mushaf Sırası 76 • Medeni Sure • 31 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 25. Sabah akşam Rabbinin adını aklından çıkarma. [*] Onun sözleri hep aklında olsun. Zikretmek, hatırlamak, aklından çıkarmamak anlamına gelir. Detaylı açıklama için Bkz. Bakara 2/152 ve dipnotu. 26. Gecenin bir kısmında O’na secde et namaz kıl . Gecenin uzun bölümünde de O’na ibadet et namaz kıl, Kur’an’a çalış. [1*] Ayettin ilk cümlesinde secde et’ buyrulduğundan bunlar gece namazları olan akşam, yatsı ve sabah namazlarıdır. [2*] Ayetin ikinci cümlesinde tespih et’ buyurulmaktadır. Tespih, namaz da dahil Allah’a yapılan sürekli ibadetler, O’na boyun eğmek, kulluk etmek, O’nun indirdiğini anlayarak ve tekrar tekrar okumak anlamlarına gelir. HAC SURESİ İniş Sırası 103 • Mushaf Sırası 22 • Medeni Sure • 78 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 78. Allah yolunda hakkıyla mücadele cihad edin. Size fırsat veren O’dur. Bu dinde size bir güçlük yüklememiştir. Babanız İbrahim’in şeriatına uyun. Allah size daha önce Müslüman tam teslim olan’ adını verdi. Bu kitapta da o adı verdi ki elçimiz size örnek olsun. Siz de insanlara örnek olasınız. Namazı tam kılın, zekâtı verin ve Allah’a sıkı sarılın. O sizin en yakınınızdır; ne iyi dost ve ne iyi yardımcıdır. CUMA SURESİ İniş Sırası 110 • Mushaf Sırası 62 • Medeni Sure • 11 Ayettir Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 9. Ey inanıp güvenenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında alış verişi bırakın; Allah’ın zikrine[1*] koşun[2*]. Bilseniz bu sizin için daha hayırlıdır. [1*] Allah’ın zikri, Allah’ın kitabıdır Hicr 15/9, Enbiya 21/24. Allah’ın zikrine koşmanın ilk anlamı, cuma hutbesidir. Çünkü hutbe, Allah’ın kitabı ile ilişki kurarak bir konuyu anlatmak için okunur. Namaz da o Zikri öğrenmek için kılındığından Taha 20/14 Allah’ın zikrine koşmanın ikinci anlamı Cuma namazına gitmektir. [2*] Bu emir, kadın için de erkek için de geçerlidir. 10. Namazı bitirdiğinizde yeryüzüne dağılın[*] ve Allah’ın lütfunu arayın. Allah’ın sözlerini sık sık hatırlayın ki umduğunuza kavuşasınız. [*] Cuma namazı kılındığı takdirde öğle namazı kılınmamasının nedeni bu ayettir. MAİDE SURESİ İniş Sırası 112 • Mushaf Sırası 5 • Medeni Sure • 120 Ayet Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım. 6. Ey inanıp güvenenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı[1*] ve ayak bileği kemiklerine kadar ayaklarınızı mesh edin[2*]. Eğer cünüp olmuşsanız[3*] yıkanın. Hasta veya yolcu olur yahut sizden biri ayak yolundan[4*] gelir ya da kadınlarınızla birlikte olur da [5*] su bulamazsanız, temiz yüzeye toprağa yönelin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah, size güçlük çıkarmak istemez. Onun isteği sizi arındırmak[6*] ve size olan nimetini tamamlamaktır. Belki görevlerinizi yerine getirirsiniz. [1*] Ayetin bu bölümüne "başınızın bir kısmı" anlamı verilebileceği gibi "başınızın tamamı" anlamı da verilebilir. Hanefiler başın dörtte birini, Şafiiler de çok az bir yerini mehtmeyi farz sayarken Malikîler ve Hanbeliler başın tamamını meshetmenin farz olduğunu söylemişlerdir. [2*] Mesh Bir şeyin üzerine elle dokunma. [3*] Cünüp Cinsel ilişkiyle veya başka yolla meyana gelen orgazm hali. [4*] Kişinin boşaltma ihtiyacını giderdiği yer, tuvalet, hela [5*] Cinsel ilişkide bulunursanız. Cünüplük de bu kapsamda yer alır. [6*] O gün güven içinde sizi uykuya daldırmış, sizi arındırmak, sizden şeytanın pisliğini gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve ayaklarınızı yere sağlam bastırmak için üzerinize gökten yağmur yağdırmıştı Enfal 8/11 91. Şeytanın istediği tek şey Hamr kişiyi sarhoş edip uyuşturan şey ve şans oyunlarıyla aranıza düşmanlık ve nefret sokmak bir de Allah’ın Zikri’nden Kur’an’dan ve namazdan sizi alıkoymaktır. Artık vazgeçersiniz değil mi?
onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki