SekineDuası ise alimlerin aktardıklarına nazaran her Müslüman’ın okuması gereken bir dua olup, okuyan kişinin dileklerinin kabul tez vakitte kabul edildiği aktarılır. Her gün Sekine Duası okumanın faziletleri şöyledir: – Sekine duasını okuyan kişinin konutundan bolluk ve rahmet eksik olmaz. – Bilerek ya da bilmeyerek
İnnemaiye Rabbî seyehdîn. Düzenle. İnne meıye Rabbi, seyehdin!”. ان معي ربي سيهدين. Bu Ayet-i Celile’yi dağlara taşlara haykırmak, her gördüğüm yere yazmak istiyorum BÜYÜK HARFLERLE.. "İNNE MEIYE RABBİ, SEYEHDİN..!”. Belki bir çoğumuz ilk defa işittik, Rabbimizin bize böyle bir vahiy indirdiğini
Peygamber efendimizin, cinlerin zararlarından Müslümanları korumak için Hazret-i Ali’ye yazdırdığı bir mektuptur. Üzerinde taşıyana ve evinde bulundurana o mahluklar zarar veremez. Eshab-ı kiramdan Ebu Dücane hazretleri anlatır: Yatıyordum. Değirmen sesi gibi ve ağaç yapraklarının sesi gibi, ses duydum ve şimşek gibi
Hizbül Bahr Duası Okunuşu. Allahümme ya aliyyü, ya azıymü, ya alim. Ente rabbi veılmüke hasbi. Fe nı’mer rabbü ve nı’mel hasbü hasbi. Tensuru men teşaü ve entel azizür rahıym. Harekati ves sekenati vel kelimati vel iradati vel hatarati minez zünıni ves şükuki vel evhamis satırati lil kulubi an müteatil ğuyub.
EVRAD-I FETHİYYE. Bu eserin ismi de, şu şekilde dilimize çevrilmiştir : FETHİYE VÎRD-LERİ. Bu eser, salâvat-ı şerife, duâ ve münacaattan ibarettir. Metin, tercüme, şerh biraradadır. önemli bir eserdir. Bu eser, baş kısmındaki bir yazı ile şöyle tanıtılmaktadır : Hazret-i Emir Seyyid Ali Hemedanî şöyle anlattı
Fast Money. İslam dininin ilk dönemlerinde Müslümanlar sade bir hayat yaşıyorlardı. Toplumsal hayatta çok fazla sorun ve karmaşık durum yoktu. İbadetlerle veya sosyal hayatla ilgili olarak sahabeler merak ettikleri, öğrenmek istedikleri veya çözüm bulamadıkları konuları Peygamberimize danışıyorlar ve O’ndan öğrendikleri bilgileri tereddütsüz kabul ediyorlardı. Yani İslam’ın ilk yıllarında fıkhi konularda farklı mezhepler yoktu. Fıkhî Mezhepler Nasıl Ortaya Çıktı » Zaman içinde fetihler yoluyla İslam dini farklı coğrafyalara yayıldı. » Farklı milletlere ve kültürlere mensup birçok insan Müslüman oldu. » Sonuçta sosyal hayat gelişti ve insanların sayısı arttı. Peygamberimizin zamanında olmayan sorunlarla karşılaşıldı. » Müslümanlar karşılaştıkları sorunlara İslam dininin bakışını öğrenmek amacıyla müctehidlerden İslam alimi-mezhep kurucusu görüş istediler. » Müctehidler kendilerine iletilen soru ve sorunlara, Kur’an ve sünnetten yola çıkarak çözümler ürettiler, fetvalar verdiler. » Bu görüşler ve fetvalar zamanla sistemli hale gelerek fıkhi mezhepler ortaya çıktı. » Ayrıca fetihler yoluyla yeni İslam’a giren toplulukların kültürleri, hatta yaşadıkları bölgelerin iklimleri de fıkhi mezheplerin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Fıkhî Mezhepler Hanefî Mezhebi İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin ictihadları görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşan fıkhi mezhep. Şafii Mezhebi Muhammed bin İdris eş-Şafii’nin ictihadları görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşan fıkhi mezhep. Malikî mezhebi Malik bin Enes’in ictihadları görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşan fıkhi mezhep. Hanbelî mezhebi Ahmed bin Hanbel’in ictihadları görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşan fıkhi mezhep. Caferi mezhebi İmam Caferi Sadık’ın ictihadları görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşan fıkhi mezhep. Tasavvuf İslam dininde yer alan ahlakî esasları hayata geçirmeyi amaçlayan, Peygamber Efendimizin sünnetine dayalı bir hayat tarzını yaşam biçimi haline getirmeyi ilke edinen ilim dalıdır. Mutasavvıf Tasavvufî hayat tarzını benimsemiş ve yaşam tarzı haline getirmiş ilk dönemlerinde tasavvufi yorumlar yoktu. Çünkü o zamanlar Müslümanlar sade ve gösterişten uzak bir hayat yaşıyorlar, Peygamber Efendimizin sade yaşamını bizzat gördükleri için lüksten, gösterişten uzak duruyorlardı. Ayrıca sahabe efendilerimiz Kur’an ahlakını titizlikle uygulamaya çalışıyorlardı. Çünkü gözlerinin önünde en büyük örnek olan Peygamberimiz vardı. Tasavvufî Yorumlar Nasıl Ortaya Çıktı » Peygamberimizin vefatından sonra İslam topraklarının genişlemesi ve fetihlerin etkisiyle Müslümanlar zenginleşti. » Bu durumun sonucunda İslam dünyasında lüks ve gösteriş arttı. » Bunu farkeden bazı İslam alimleri, Hz. Peygamber’in ve sahabelerin dönemindeki hayat tarzına tekrar dönülmesi konusunda eğitici ve öğretici çalışmalar yaptılar, görüşler sundular. » Bu görüşler; dünya malının büyüsüne kapılmamak, mal zenginliği yerine gönül zenginliği, nefsi terbiye etmek gibi Kur’an ahlakında yer alan ilkelerdi. » Zamanla bu görüşler doğrultusunda tasavvufi yorumlar oluştu. Yesevîlik Türkistanlı Hoca Ahmed Yesevi’nin öl. 1167 görüş ve düşüncelerine dayanan tasavvuf ekolüdür. Hoca Ahmed Yesevi, Türkistan’ın Yesi kentinin Sayram kasabasında dünyaya geldi. Küçük yaşta babasını kaybetti. İlk eğitimini Yesi şehrinde aldı. Ardından dönemin önemli ilim merkezlerinden Buhara’ya gitti ve orada ilim tahsil etti. Sonra memleketi Yesi’ye dönüp ders vermeye başladı. Birçok öğrenci yetiştirdi. Öğrencilerine ve insanlara İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esaslarını Ahmet Yesevi, insanlara İslam’ın ilkelerini anlatırken “hikmet” adı verilen şiirlerini kullandı. Sade, akıcı ve anlaşılır bir Türkçe ile yazdığı bu şiirleri, halkın İslam’ı anlayıp öğrenmesinde çok etkili oldu. Ahmet Yesevi’nin hikmet adı verilen bu şiirlerinin toplandığı kitabının adı “Divan-ı Hikmet”tir. Yeseviliğin Önemli Bazı İlkeleri » Dünya malına değer vermemek » Allah’ın emirlerine uyma konusunda titiz davranmak » Doğru sözlü ve dürüst olmak » Kendini başkalarından üstün görmemek » Cömert olmak » Sırları açığa vurmamak » Allah’ın rahmetinden ümit kesmemek » Misafire ikram etmek » Yumuşak huylu olmak » Cemaatle namaza önem vermek » Devamlı abdestli gezmek » Allah’ı çokça zikretmek… Kâdirîlik Abdülkadir Geylani’nin öl. 1169 görüş ve düşüncelerine dayanan tasavvuf ekolüdür. Abdülkadir Geylani Peygamberimizin soyundan gelmekte olup İran’ın Geylan kasabasında doğdu. Küçük yaşlardan itibaren ilim tahsiline başladı. İlk eğitimini Geylan’da aldı. Ardından devrin önemli ilim ve kültür merkezlerinden Bağdat’a giderek orada meşhur alimlerden ilim tahsil etti. Önce Kur’an’ı ezberledi. Sonra da tefsir, hadis, fıkıh, kelam, mantık, matematik ve tıp ilimlerinde eğitim aldı. Eğitim hayatını tamamladıktan sonra öğrencilerine dersler vermeye, halka İslam’ın ilkelerini anlatmaya başladı. Sohbetleriyle ve verdiği derslerle insanlar üzerinde derin etkiler bıraktı. Eserleri yüzlerce yıl beğeniyle okundu. Abdülkadir Geylani’nin Önemli Eserleri Fütûhu’l-Gayb, El-Fethu’r-Rabbanî, Günyetü’t-Tâlibîn Kadiriliğin Önemli Bazı İlkeleri » Şakayla bile olsa asla yalan söylememek » Verdiği sözünü yerine getirmeye çalışmak » İnsanlara ve diğer canlılara kötülük yapmamak » Hiçbir durumda beddua etmemek » Günah işlemekten özenle kaçınmak » İnsanlara yük olmamak » Başkalarının malını mülkünü kıskanmamak » Her zaman alçak gönüllü olmak » Mecbur kalmadıkça Allah adına yemin etmekten kaçınmak… Nakşibendîlik Nakşibend kelimesi Farsça’da İran dili nakış yapan anlamındadır. Muhammed Bahauddin hazretleri tasavvufu insanların kalbine nakış nakış işlediği için kendisine bu lakap verilmiştir. Nakşibendilik, Muhammed Bahauddin Nakşibend’in görüş ve düşüncelerine dayanan tasavvuf ekolüdür. Muhammed Bahauddin Nakşibend, Buhara yakınlarındaki Kasr-ı Ârifân köyünde dünyaya geldi. Döneminin alimlerinden ve mutasavvıflarından ilim tahsil etti. İlmiyle, takvasıyla, sade yaşantısı ve güzel ahlakıyla herkes tarafından sevilip sayılan bir kişi oldu. Ayrıca o mütevazi bir insandı. Haramlardan son derece sakınırdı. Hediyeleşmeye önem verir, kendisine gelen hediyeleri karşılıksız bırakmazdı. Nakşibendiliğin Önemli Bazı İlkeleri » İnsan helal çerçevesinde dünya nimetlerinden yararlanmalı, günlük işlerini aksatmamalıdır. Ancak Allah’a karşı kulluk görevlerini asla ihmal etmemelidir. » Daima Allah’ı zikretmeli, O’nu hatırından çıkarmamalıdır. » Allah’ın emir ve yasaklarına uymakta titiz davranmalıdır. » Allah’ın tüm yarattığı canlılara iyilik etmelidir. » İbadete devam etmeli, her işte Allah’ın rızasını gözetmelidir. » İç ve dış dünyasını her türlü kusurdan arındırmalıdır. » Nakşibendiliğin en temel ilkelerinden biri “Halk içinde Hak ile beraber olmak”tır… Mevlevîlik Büyük Türk mutasavvıfı Mevlana Celaleddin Rumî’nin görüş ve düşüncelerine dayanan tasavvuf ekolüdür. Mevlana hazretleri 1207 yılında Belh şehrinde dünyaya geldi. Babası sultânu’l-ulema alimler sultanı Sultan Veled, annesi Mü’mine Hatun’dur. Mevlana küçük yaşlarda iken ailesi ile birlikte Anadolu’ya göç etti ve Konya şehrinde yaşamaya başladı. İlk tahsilini babasından aldı. Daha sonra Halep, Şam, Konya gibi zamanın önemli ilim merkezlerinde eğitim gördü. Zamanının bütün ilim dallarında kendini çok iyi yetiştirdi. Büyük medreselerde dersler okuttu, çok talebeler yetiştirdi. Görüşleriyle, düşünceleriyle ve eserleriyle geniş halk kitleleri üzerinde derin etkiler bıraktı. 66 yaşında Konya’da vefat etti. Mezarı Konya’dadır. Mevlana, insanların eğitimi üzerinde önemle dururdu. O, güzel ahlaklı insanlardan oluşmuş huzurlu bir toplumun eğitim sayesinde mümkün olacağını belirtmiştir. Mevlevilikte “sema” töreninin önemli bir yeri vardır. Sema Ney ve nısfiye gibi müzik aletleri eşliğinde elleri iki yana açıp dönerek yapılan zikir. Mevlana Celaleddin Rumî’nin Önemli Eserleri Mesnevi, Divan-ı Kebir, Fîhi mâ fih. Mevleviliğin Önemli Bazı İlkeleri » İnsanları sevmek ve hoşgörülü olmak » Başkalarının ayıplarını yüzlerine vurmamak » Din, dil, ırk ayrımı yapmadan bütün insanları sevmek » İnsana değer vermek » Gönlümüzü kötü huylardan arındırmak » İbadetleri samimi bir şekilde yerine getirmek TDV İslâm Ansiklopedisi – Mezhep Başlığı
İnsandan en son çıkacak huy, baş olmak, emretme en zor gelen, emir almaktır, 'peki' nefs hep 'hayır' demek olma sevdası insan için felâkettir."Ey Müslüman!Sakın riyâset ve büyüklük sevdasına düşme!Herhangi bir dünya işinde 'baş' olayım diye çalışma."İmâm-ı Şa'rani kuddise sirruhu"Başa geçmek isteyen kimse, yüksek vasıflarla anılabilmesi için başkalarının hep noksanları ve ayıpları ile anılmasını yanında birisini hayır ve iyilikle yâd etseler, sevdalısı kimse, şüphesiz iyi hallerine vedâ etmiştir."Fudayl bin İyâd kuddise sirruhu"İhlâs sahibi mi olmak istiyorsun, önce baş olma sevgisini kalbinden at. Sonra kendini kimseden üstün görme!"Ebû Bekir Verrâk kuddise sirruhuServet, şöhret ve makâma düşkün olan, bunları elde edebilmek için her çâreye başvurmayı göze alan bir insanın, mânevî ve ahlâkî ölçüleri de tanımayacağı hırsıyla gözü dönen bir kimse, yırtıcı bir hayvandan daha zararlı hâle Rasûlullah Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem, insandaki bu vasfın ne kadar helâk edici olduğunu şöyle beyan buyurur"Mala ve mevkiye düşkün bir adamın dînine verdiği zarar,bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarardan daha büyüktür."Hadîs-i Şerîf Tirmizî; Zühd 43Hubb-u Riyâset Makam ve mevki sevgisi Hakkı Bursevî Hazretleri kuddise sirruhubu konu ile ilgili olarak şöyle buyurur;"Nitekim Firavun da Mûsâ aleyhisselam'ın Peygamber olduğunu kendisini kaptırdığı dünya sevgisi ve riyâset tutkusu onu bildiğini uygulamaktan, hak Peygambere tâbi olmaktan bilmenin ona bir faydası olmadı...Kezâ İblis de Âdem aleyhisselam'ın gerçek durumunu biliyordu...Yahudiler de son Peygamberin gönderileceğini ve Tevrat'taki alâmetlerini bilmeleri onları saâdete, kurtuluşa erdirmedi !Kendilerine anlatılan hakîkate teslim olup "benlik-bizlik sevdasına" düşmeselerdi ve yapılan nasihatlerle amel etselerdi, kurtuluşa ererlerdi."Şimdi, dön başa ve tekrar oku lütfen!O zaman daha iyi anlayacaksın.
Nefsine Zulmettiğini Rabbine İtiraf Edeni, Allah Bağışlar 1186 Paylaş
CevapDeğerli Kardeşimiz;"Ancak bidâyet-i hayatına ve levâzım-ı beşeriyetine ve ahvâl-i zahiriyesine ince bir kışır, nazik bir kabuk nazarıyla bakılmalıdır ki, o kışır içerisinden, iki âlemin güneşi ve tûbâ gibi şecere-i Muhammediye çıkmıştır. Ve feyz-i İlâhiyle sulanmış ve fazl-ı Rabbâniyle tekâmül etmiştir. Binaenaleyh, Nebiy-yi Zîşanın mebde-i hayatına ait ahvâl-i suriyesinden zayıf birşey işitildiği zaman üstünde durmamalı; derhal başını kaldırıp etraf-ı âleme neşrettiği nurlara bakmalı."1Bu paragrafın ana teması; Peygamber Efendimizin asm sadece beşeri yönüne dikkat kesilen bir adam, O'nun manevi yönünü idrak ve ihata edemediği için, O'nu sıradan ve basit bir vahiy postacısı olarak görür ve gereken hürmet ve sevgiyi gösteremez ve siyer kitaplarında, Peygamber Efendimizin asm daha çok beşeri halleri ve insani yönleri ön plana çıkmaktadır. Bu sebepledir ki; Peygamber Efendimizi asm sadece tarih ve siyer kitaplarından anlamaya çalışanlar ve öylece değerlendirenler, O'nun beşeri yönüne yoğunlaştığı için, O'nun manevi büyüklük ve azametini anlamakta zorlanıyorlar. Hatta bazıları O'nun manevi makamını idrak ve ihata edemediği için inkara kadar gidiyor. Dolayısı ile sevgi ve hürmet de ona göre şekilleniyor. "Marifeti az olanın muhabbeti de az olur." fehvasınca, ne kadar marifet olursa, o kadar muhabbet peyda oluyor.“Ahvâl-i suriyesinden zayıf bir şey...” tabiri; bir noksanlık, bir eksiklik, bir kusur şeklinde değil, normal beşeri bir ahval anlamındadır. Mesela, onun tuvalete gitmesi, cinsi münasebette bulunması, uyuması, hastalanması gibi beşeri haller, insanın zihninde baskı yapıp onu sıradanlaştırma sadedinde iken, mir'açtaki rü’yet halini düşünmeli, O'nun melek hallerini tefekkür ederek dengeyi korumalıdır. Yoksa sürekli beşeri yönünü düşünen birisi, manevi yönünü kabullenmekte ve anlamakta zorlanır.1 bk. Mesnevî-i Nuriye, ve dua ile...Sorularla Risale Editörü
İslam Ümmetinin Faziletleri"Kütübü Sitte" Görüntüleme Hadis-i Şerif'ler İSLÂM ÜMMETİNİN FAZİLETİ 4472 - Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Müslüman, yahudi ve hıristiyanların meseli şuna benzer Bir adam var, bir grub kimseyi ücretli olarak tutmuş; kendisi için belli bir ücret mukabilinde, geceye kadar çalıştırıyor. Bunlar gündüzün yarısına kadar çalışıp "Bize şart koştuğun ücrete ihtiyacımız yok. Biz gideceğiz. Şu ana kadar yaptığımız iş için de para istemiyoruz" derler. Adam onlara "Böyle yapmayın, işin geri kalan kısmını da tamamlayın ve ücretinizi tam olarak alın!" diye rica eder. Ancak onlar buna yanaşmazlar ve terkedip giderler. Adam onlardan sonra işi için başkalarını ücretle tutar. Onlara "Şu gününüzü tamamlayın, öncekilere vaadettiğim ücreti size tam olarak vereyim!" der. Bunlar ikindi vaktine kadar çalışırlar. O zaman "İşin senin olsun, yaptığımız çalışmanın ücretini de istemiyoruz. Çalışmayı terkediyoruz!" derler. Adam onlara da "İşinizin geri kısmını tamamlayın, şurada az bir zamanınız kaldı" diye rica eder, ancak onlar dinlemeyip giderler. Adam geri kalan zamanda çalışmaları için yeni işçiler tutar. Bunlar da geri kalan zamanda çalışmaları için yeni işçiler tutar. Bunlar da geri kalan zamanda güneş batıncaya kadar çalışırlar ve önceki iki grubun ücretini de alırlar. İşte bu, onların ve bu nurdan kabul ettikleri miktarın meselidir." Buhari, İcare 11, Mevâkitu's-Salat 17. 4473 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Sizden önce geçen ümmetlere nazaran sizin bekânız, ikindi vakti ile güneşin batması arasındaki müddet gibidir. Tevrat ehline Tevrat verildi, onlar gün ortasına kadar onunla amel ettiler. Daha fazla devam etmekten aciz kaldılar. Onlara kîrat kîrat ücretleri verildi. Sonra Ehl-i İncil'e İncil verildi. Onlar da ikindi namazına kadar çalıştılar. O zaman onlar da âciz kaldılar, kîrat kîrat onlara da ücretleri verildi. Bize ücretimiz ikişer kîrat, ikişer kîrat verildi. İki kitap mensupları "Ey Rabbimiz, sen bunlara ikişer kirat, ikişer kirat olarak verdin. Halbuki bize birer kirat, birer kirat vermiştin. Halbuki biz, amel yönüyle onlardan ileriyiz!" dediler. Allah Teâla Hazretleri "Ben ücretlerinizde bir haksızlık yaptım mı?" buyurdu. Onlar "Hayır!" dediler. "Öyleyse, bu benim lütfumdur, onu ben dilediğime veririm" buyurdu." Buhari, İcare 8, 9, Mevakitu's-Salat 17, Enbiya 50, Fezailu'l-Kur'ân 17, Tevhid 31, 47; Tirmizi, Emsal 7, 2875. 4474 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselam'ın yanında bir cenaze geçti. Oradakiler, cenaze hakkında hayırlı senada bulundular. Aleyhissalatu vesselam "Vacib oldu! Vacib oldu! Vacib oldu!" buyurdular. Sonra bir cenaze daha geçti. Bunu kötü sözlerle yâdettiler. Resûlullah yine "Vacib oldu!" buyurdular. Hz. Ömer radıyallahu anh "Ey Allah'ın Resûlü! Vacib olan nedir?" diye sordu. "Öncekini hayırla yâdettiniz ona cennet vacib oldu. İkincisini kötülükle yadettiniz ona da cehennem vacib oldu. Sizler Allah'ın yeryüzündeki şahidlerisiniz!" buyurdu." Buhari, Cenaiz 86, Şehadet 6; Müslim, Cenâiz 60, 949; Tirmizi, Cenaiz 63, 1058; Nesai, Cenaiz 50, 4, 49, 50; Ebu Dâvud, Cenaiz 80, 3233. 4475 - Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Allah Teâla hazretleri, bizden öncekileri cum'ayı bulma işinde şaşırttı. Bu sebeple cumartesi yahudilerin, pazar günü de hıristiyanların oldu. Allah Teâla hazretleri bizi yarattı ve bizlere cuma gününü bulma hususunda hidayet nasib etti Cumayı da, cumartesiyi de, pazarı da ibadet günleri kıldı. Onlar Kıyamet günü de bize tâbidirler. Biz, dünya ehli arasında sonuncusuyuz, fakat Kıyamet günü birinciler olacağız ve bütün mahlûkattan önce hesapları görülüp bitirilecekler olacağız." Müslim, Cum'a 22, 856. 4476 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kıyamet günü Aziz ve Celil olan Allah "Ey Adem!" diye seslenir. Adem "Ey Rabbim buyur, emrindeyim, bütün hayırlar senin elindedir!" der. Şöyle bir nidada bulunulur "Allah sana, cehennem hey'etini çıkarmanı emrediyor!" Adem sorar "Ey Rabbim, cehennem hey'eti ne kadardır?" "Her binden dokuzyüzdoksandokuzu!" İşte "hamilelerin çocuğunu düşürdüğü, çocukların ihtiyarladığı, insanların sarhoş olmadıkları halde, azabın şiddetinden sarhoşa döneceklerini göreceğin zaman bu zamandır." Bu haber Ashab'a çok ağır geldi. Öyle ki yüzlerinin rengi değişti. "Ey Allah'ın Resûlü! dediler, bu binde bir içine hangimiz gireceğiz?" "Ye'cüc ve Me'cüc'dan binde dokuzyüzdoksandokuz, sizden ise bir olacak. Şunu da bilin Siz insanlar arasında, beyaz bir öküzde siyah bir kıl veya siyah bir öküzde beyaz bir kıl durumundasınız." Buhari, Tefsir, Hac, 1, Enbiya 7, Rikak 46, Tevhid 32; Müslim, İman 379, 222. 4477 - Ebu Ümâme radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Rabbim bana, ümmetimden yetmişbin kişiyi hesab ve ceza olmaksızın cennete koymayı vaadetti. Her bin ile birlikte yetmişbin ve Rabbimin avucuyla üç avuç daha." Tirmizi, Sıfatu'l-Kıyâme 13, 2439; İbnu Mâce, Zühd 34, 4286. 4478 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ümmetimin cennete gireceği kapının genişliği, iyi bir atlının üç gün veya yıl yürüme mesafesidir. Onlar cennet ehli kapıdan girerken sıkışırlar da omuzları ezilecek hâle gelir." Tirmizi, Cennet 14, 2551. 4479 - Tirmizi'nin bir diğer rivayetinde Büreyde radıyallahu anh "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şu sözünü nakleder "Cennet ehli yüzyirmi saftır. Bunlardan seksen safı bu ümmetten, kırk safı da diğer ümmetlerdendir." Tirmizi, Cennet 13, 2549. 4480 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Müslüman bir kimse öldü mü, Allah ona bedel bir yahudi veya hıristiyanı cehenneme koyar." Müslim, Tevbe 50, 2767. 4481 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm "İmtina edenler hariç, bütün ümmetim cennete girecektir!" buyurmuşlardı. "İmtina edenler de kim?" dediler. "Kim bana itaat ederse cennete girer, kim âsi olur itaat etmezse o imtina etmiş demektir!" buyurdular." Buhari, İ'tisam 2. 4482 - Ebu Mâlik el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Allah sizi üç hasletten himaye etti "Hepinizi helak edecek olan peygamberinizin bedduasından, batıl ehlinin hak ehline nurunu söndürecek kesin bir galebesinden, dalalet üzerine birleşmenizden." Ebu Dâvud, Fiten 1, 4253, 4483 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Şu ümmetim rahmete mazhar olmuş bir ümmettir. Ahirette azaba maruz kalmayacaktır. Onun azabı dünyadadır Fitneler, zelzeleler ve katl." Ebu Davud, Fiten, 4277. 4484 - Yine Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Allah Teâla Hazretleri şu ayetle ümmetim için bana iki eman indirdi 1. Sen aralarında olduğun müddetçe Allah onlara umumi bir azab vermeyecektir. 2. Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, Allah onlara azab vermeyecektir" Enfal 33. Ben aralarından ayrıldım mı, Allah'ın azabını önleyecek ikinci eman olan istiğfarı Kıyamete kadar aralarında bırakıyorum." Tirmizi, Tefsir, Enfal 3082. 4485 - Âmir İbnu Sa'd babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Benî Muâviye Mescidine girdi. Orada iki rek'at namaz kıldı, biz de onunla beraber kıldık. Sonra Rabbine uzun uzun dua etti. Sonra yanımıza döndü. Dedi ki "Rabbimden üç şey talep ettim. İkisini verdi, birini geri çevirdi Rabbimden ümmetimi umumi bir kıtlıkla helâk etmemesini talep ettim, bunu bana verdi. Ümmetimi suda boğulma suretiyle helâk etmemesini diledim, bana bunu da verdi. Ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını da talep etmiştim, bu geri çevrildi." Müslim, Fiten 20, 2890. 4486 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ümmetimden âlim, şehid, salih bazıları var; bir çok kabilelere şamil bir cemaate şefaat eder, bazıları var bir kabileye şefaat eder; bazıları var bir bölüğe şefaat eder; bazıları da tek bir ferde şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar." Tirmizi, Kıyamet 11, 2442. 4487 - Rezin şunu ilave etmiştir "Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir. Bir adamın ateşe atılması için emir verilir. Giderken, dünyada susadığı zaman su vermiş olduğu adama rastlar, onu tanır ve ona "Benim için şefaat etmeyecek misin?" der. Adam "Sen de kimsin?" diye sorunca "Ben sana falan falan gün su içirmedim mi?" der. Öbürü bunu tanır ve Allah nezdinde onun lehinde şefaatte bulunur. Adam da böylece geri çevrilir ve cennete gider." Tirmizi, Kıyamet 11, 2437. 4488 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ümmetim yağmur gibidir, evveli mi, ahiri mi daha hayırlıdır bilinemez." Tirmizi, Emsal 6, 2873. 4489 - Hz. Muğire radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ümmetimden bir grup, hak üzerine galip olmaktan hiç geri kalmaz. Allah'ın emri Kıyamet gelince de onlar galibtir." Buhari, İ'tisam 10, Menakıb 27, Tevhid 29; Müslim, İmaret 171, 1921. Buhari "Bu grup, alimlerdir" demiştir. 4490 - Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ehl-i garb hak üzere galib olmaya, kıyamet kopuncaya kadar devam ederler." Müslim, İmaret 177, 1925. 4491 - Muaviye İbnu Kurre, babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Şam Suriye halkı fesada uğradımı artık orada sizin için hayır yoktur. Ümmetimden bir grup, Kıyamet kopuncaya kadar, mansur Allah'ın yardımına mazhar olmaya devam edecek, onları mahrum bırakanlar onlara zarar veremiyecekler." Ali İbnu'l-Medini "Bunlar hadis ashabıdır" demiştir. Tirmizi, Fiten 27, 2193. 4492 - İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ümmetimden bir grup taife, hak üzerine savaşmaya devam edeceklerdir. Onlar kendilerine meydan okuyanlara karşı muzafferdirler. Öyle ki, bunların sonuncuları Mesih-Deccal'le de savaşırlar." Ebu Davud, Cihad 4, 2484. 4493 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ümmetim içinde beni en çok sevenlerden bir kısmı benden sonra gelenler arasından olacak Mallarını ve ailelerini feda pahasına, beni görmeyi arzu edecekler." Müslim, Cennet 2832. 4494 - Abdullah İbnu Büsr radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Kıyamet gününde, ümmetimin iki alameti olacak Biri secde sebebiyle alnındaki parlaklık, diğeri de abdest sebebiyle kollarındaki parlaklıktır." Tirmizi, Salât 427, 607. 4495 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Allah bir ümmete rahmet diledi mi, peygamberlerini kendilerinden önce kabzeder ve onu ümmete bir öncü ve hazırlayıcı yapar. Bir ümmetin helâkini de diledi mi, onları peygamberleri hayatta iken cezalandırır da onun gözünün önünde onları helak eder. Böylece, o ümmetin, -inkâr ve tekzibleri sebebiyle- helakleriyle peygamberin içi rahatlar." Müslim, Fezail 24, 2288. Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş İtikaf"Kütübü Sitte" >> << İsim ve Künye"Kütübü Sitte"
inne meıye rabbi seyehdin faziletleri