Sahtiyanadlı şiiri ile de "Gösteri" dergisinin 1981 Şiir Yarışması'nda birincilik ödülü alan Mungan, özellikle "Metal" (1994) adlı kitabındaki şiirleriyle 1980 kuşağının en çok okunan, tanınan şairleri arasında ilk sıralarda yer aldı. İçinde kadın olan,kadını anlatan kitapları seviyorum. Murathan Mungan'ı da seviyorum.O zaman bu kitap okunmalıydı:)İçinde;yaşamaya çalışan,hayalkırıklıkları olan,sevilen, sevilmeyen, kendinden nefret eden,kendini başarılı sanan,iş kadını, ev hanımı olan kadınlara ait hikayeler ve onların arkasına saklanmış bir Bahar Şiiri. Bu sabah mutluluğa aç pencereni DURU BEBEĞİN DOĞUM GÜNÜ. MURATHAN MUNGAN / YENİ YIL MESAJI. ÖĞRETMENLER GÜNÜ. Gönderen İnci 24 Kasım 2019 Pazar 2 yorum. ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN. Bugün 24 Kasım "Öğretmenler Günü". Emekli bir öğretmen olarak gururluyum; hüzünlüyüm, dolu doluyum. Öğretmenliğim boyunca, nice çocuğa "emek verdim": öğretip yetiştirdim. Onlara, kendi ailemdenmişler gibi sıcak bir Fast Money. SAYFA İÇERİĞİ Murathan Mungan Sözleri, Murathan Mungan Alıntıları, En Güzel Murathan Mungan Sözleri, Kısa Murathan Mungan Sözleri, Murathan Mungan Özlü Sözleri, Murathan Mungan En Güzel Sözleri Güzel sözler sitemizde yazarlarımızdan Murathan Mungan sözleri ve alıntıları bir araya getirilmiştir. Sayfamızda yer alan sözleri sosyal medya hesaplarınızda yayımlayabilir, mesaj yoluyla sevdiklerinize iletebilirsiniz. Bizlere yorum bölümünden ulaşarak görüş ve önerilerinizi belirtebilirsiniz. MURATHAN MUNGAN SÖZLERİ ve ALINTILARI Bazı umutlar başka zamanlarındır… Mevsimin suçu yok, yokluğun soğuk. Zamana derinliğini veren şey hüzündür. Çok sevmenin sevgisizliğine uğradım ben. Acı veriyorsa geçmiş; geçmemiş demektir. Her suskunluk, bir iç kanamasıdır ilişkilerde… Hayatım, içimden geçen cümleler içinde geçti. Sürekli geçmişe dönüp bakarsan boynun tutulur. Aramaktan vazgeç demiyorum, bulmaktan vazgeç. Dört tane gerçek dost edin, tabutunu taşısın yeter… Yalnız biri olsun isterken, yalnız biri’ oldum istemeden. Kırık bir kalbi alçıya alırsanız, herkes gelir imzasını atar. İnsan masumiyetini bazen bir başkasının günahıyla öder. Yalnızsanız, zamanın ve ölümün fazlasıyla farkındasınız. İnsanların acıları onlar çok konuştukları için uzun sürüyor. Kimse çıktığı yolda kendisi kalmaz. Yol insanı başkalaştırır. Kimsenin kimsesi yok ki herkesin elmasında kendi diş izleri. Alçalan insanların yükselen değerlerinden uzak duruyorum. Bazı gecelerin sabahı yoktur yalnızca karanlık olarak kalırlar. Seninle aramızda bir şey varsa şayet, o da mesafelerdir artık. Sen bildiğim gibi kalmadın ama, ben unuttuğun gibiyim hala. Ne zaman içime biraz fazla baksam yükseklik korkum depreşir. Uzak dediğin önce içinde birikir insanın, sonrası yalnızca yoldur. Herkes içindir aşk da ayrılık da, yalnızca birkaç kişi ölür acıdan. Ne zaman bir düş kursam, ertesi gün hayal kırıklarını topluyorum. Aptallığımız; birbirimizde sahip olmadığımız özellikleri aramamızdı. Ardından mırıldandığım şiir. Şimdi başkalarının dudaklarında göçebe. Birçok kadın delirmemek için, kendini ev temizlemeye vurarak delirir. Bilincin laneti, insanoğlunun uğradığı lanetler içinde en korkuncudur. Unutma bir büyük yazarın dediği gibi, en iyi intikam şekli, kayıtsızlıktır. Bu da ötekiler gibi kendisini ölesiye sevdiğimi bilmeden yaşayıp gidecek. Azı karar olmadı hiç sevmelerim, hep çoğu zarar dedikleri kadar sevdim. Onca şarkı, onca film, onca roman ama sevmeye yetmez ; Herkesin kalbi. Aşk kapıyı çaldığında hemen açma… Bazıları, çocuklar gibi zile basıp kaçıyor. Kendim için büyük bir tehlikeyim artık, ilerliyorum içimdeki yer çatlağı boyunca. Oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim,Ben sende bütün aşklarımı temize çektim. Kanayan yaralarına, kan dursun diye başka bedenler basarsan, mikrop kaparsın. Takvim düzeni herkes için aynı olsa da, zaman herkesin içinde başka türlü ilerler. Bir otobüs aşkıydı belki bizimkisi, benim yolum son durak seninkisi müsait bir yer’di… Beden dediğin aşka vesile, insan ruhlara aşık olur, sevdikçe başkasını kendinde bulur. Erkekler yalnızca beraber olduklarında değil, ayrıldıklarında da eksiltiyorlardı kadınları. Dediler ki; yaşından çok daha olgunsun. Evet, dedim. Çünkü hep büyüklük bende kaldı. Birini adam gibi sevmek; aldanmayı, ağlamayı hatta yalnız kalmayı göze almak demektir. Her zaman olduğu ve hepimizin bildiği gibi, bütün gürültülerden sonra geriye yalnızlık kalır. Gökte ararken yerde bulduğum olmadı hiç. Ama yerde bulup da göklere çıkarmışlığım çoktur. Kimse benim kadar sevmedi diye bağırıyordu adam. Gözlerin geldi aklıma.. gülümsedim, geçtim. Sevdiklerimizin hayatına ya erken girer, ya geç kalırız. Bütün aşk dramları da bundan doğar zaten. Kimdi giden kimdi kalan Aslında giden değil Kalandır terkeden Giden de bu yüzden gitmiştir zaten. Birbirimizden kaçırdığımız gözlerimiz ; Şimdi birbirimizden kaçırdığımız gerçeklerle göz göze… Aşklarım, arkadaşlarım, dostlarım dağılıp gitti herkes… İçimi sızlatacak kimse kalmadı içimde. Aşkın bir yolu vardır, Her yaşta başka türlü geçilen. Aşkın bir yolu vardır, Her yaşta biraz geçikilen. Kurşun sesi kadar hızlı geçer yaşamak Öyle zordur ki, kurşunu havada, sevgiyi de yürekte tutmak. Değişen durumlara göre bazen çok iyi, bazen çok kötü bulduğum bir medeni halim var; bekarım. Can kırıkları, cam kırıkları gibi değildir. Öyle süpürünce gitmez; İçinde kalır, aklına geldikçe de batar… Güçlü olmaya benden daha çok ihtiyacın var Çünkü haksız olduğunu< Kalbinin bir yerinde biliyorsun. Şimdi her çeşit kötülüğün, zeka oyunu;her çeşit aşağılamanın ince alaycılık sanıldığı bir çağa geldik. Bilmem ki; karşılaşsak bile hatırlayabilir miyiz birbirimizi yeniden..? İkimizde artık bir başkasıyken. Hayat bazılarına mutsuz olmakla, duygusuz olmak arasında bir tercih hakkı tanır, daha fazlasını değil. Gümüş sahibi olmayanlar, gümüşün karardığını bilmezler. Onlar gümüşü hep ay kadar parlak sanırlar. Hepimiz sevilmek, beğenilmek, alkışlanmak istiyoruz. Önemli olan eleştiriden yararlanmaktır. Sana söz hayat ! Bundan sonra kimseyi göz çukurlarıma ekip, büyümesi için gözyaşı dökmeyeceğim… Bazı hayaller, boşa çıksalar bile, gücünü yaşanmışlıktan alan hatıralar kadar canlı ve şiddetli hatırlanabilirler. Her çocuk sahibi kadın, buna karşılık hayatının en az yarısını öder. Geri kalan yarısındansa artık ne çıkarsa! Çok gevezelik eden bir toplumduk belki, ama aslında hiç konuşmuyorduk. Sahiden konuşmuyorduk. Bir erkeğin bir kadına söyleyebileceği en güzel söz ”Bir daha ki seveceğim kız, bizim kızımız olacak” demesidir. Yağan bir kar tanesi gibi; Camdan bakınca çok masumsun, yaklaşınca soğuksun, dokunursam; erirsin… Ne yazık ki, kadınlar arasında kurulan ittifakların çoğu, ancak başka kadınlar söz konusu olduğunda mümkündür. Ve işte o zaman kırdığın bu kalp, Şimdi kırıyor başka kalpleri ! Aşkta kazanmak dedikleri kaybetmektir bir çok şeyi… Bir gün gelir, dünyanın bir yerinde yıllarca senin haberin olmadan yaşamış birine bütün hayatını anlatmak istersin. Bütün bir geceyi uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri bir nefeste anlatamazsın. Önce içine atarsın, sonra da susarsın. Hatırlamak için bir hafızamız varken, unutmak için elimizde hiçbir şeyin olmaması; hayatın bize attığı en büyük kazıktır. Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu olur; çünkü ummak ve beklemek kadınlığa verilmiş iki cezadır! Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana. Kadın dediğin, başına gelenlerin üzüntüsüyle yetinmez, gelebilecek olan bela çeşitlerini de hayal ederek, derdini çoğaltır. Gelirsen yolum genişler, Gelmezsen hayalini severim. Yanmaktan korkmam Ben bu aşka, sağ çıktığım yerlerden geldim. Unutarak ve vedalaşarak geçilen durakların birinde inmemiz gerekir bindiğimiz düşlerden hayat belki başka biri yapar bizi. Varlığın bana yetmiyorken, yokluğunla avunmak zorundayım ! Ya al götür kalanımı. Ya da gel, tamamla eksik kalan yanımı. Kırılmış bir bardaktan etrafa saçılmış cam parçasıysam,üstüme basmaya çalışanların ayaklarını kanatmak zorundayım. Bir tek gece vardır insanın hayatında. Ömür boyu sürer nöbeti. Bu da öyleydi. İyi ol, sağ ol, uzak ol. Ama bir daha görme beni! Bazen ona bir şeyler yazarsın, yazar silersin.. yazar silersin.. O hiçbirini okumamış olur; ama sen hepsini söylemiş olursun. Sen beni sevmedin ya… Ben de gidip herkesi sevdim ve herkese böldüm kendimi… Herkese az az düştüm… ve kimseye yetmedim. Her yazı öncelikle bir dil bulmaktır. Dilini bulmuş olmak, bir yazının yarısı eder. ”Yalpa” için ilginç bir dil bulduğumu düşünüyorum. Dilini çözemediğim ihanet. Gel bir daha bende dene kendini. Ne sen öldürebiliyorsun beni bu cenkte. Ne ben yenebiliyorum seni… En mutlu anında bi rüzgar eser de, burnuna o’nun kokusu gelir ya. İşte o’nunla aynı parfümü kullananların Allah belasını versin. Anlatabilsem sende neler gördüğümü kimse inanmaz hayal derdi. Bilselerdi sende neler gördüğümü yıllarca hayal görmek isterlerdi. Hepimiz varoluşumuza bir anlam ararız. Kundak ile kefen arasındaki şeyin adı ömürdür, hayat değil. Hayatı biraz da kendimiz yaparız. Kalabalıkların başıboş uğultusu, içinizdeki uğultuyu oyalar İnsanı içinin sesini dinlemekten alıkoyan gürültüler, kimi zaman bir çeşir terapi yerine geçebilir. Gece söndürür hayalet olmaya yetmeyenlerin ışığını Güçlü olmaya benden daha çok ihtiyacın var Çünkü haksız olduğunu Kalbinin bir yerinde biliyorsun. Her insan kendi olması karşılığında topluma bir bedel öder. Az ya da çok ama mutlaka bir bedel… Kimse bedelsiz kendi olamaz. Bu bedel çoğu kez yalnızlıktır. Yokluğunda her sabah bozuk bir günaydın atıyorum çocukluğumdan kalma eski kumbarama. Geldiğinde sana güzel bir hoşgeldin almayı planlıyorum. Uğruna neler kaybettiğinin hesabını yaparak hiçbir zaferin tadını çıkaramazsın. Bu yüzden nelerden vazgeçmiş olduğumu düşünmem bile! Kazandıklarıma bakarım. Herkes anlamlı anlamlı başını sallıyor. Duygulanmış gibiler, etkilenmiş gibiler, hüzünlenmiş gibiler. Hep gibiler. Hiç kendileri olamıyolar. Olurlarsa kendilerinden korkuyorlar. Zamanı yıllarla tartanlar yanılırlar hiçbir şey tartılmaz başka bir şeyle hatta çoğu zaman kendiyle bile yaşanır, içini tohuma bırakır … geçer gider geçmez sandıkların bile… Bazı sözler karanlıkta söylenir, diyorum uykularımın birinde. Bazı sözler hiçbir zaman, diyorum kendi sesime uyanırken. Bazı sözler karanlıkta söylenir Bazı sözler hiçbir zaman… Toplumsal hafıza, yalnızca başarmışların kaydını tutar. Kaybedenlerin hikayesi hiç saklanmaz. Oysa dünya tarihinin çok önemli bir bölümü kaybedenlerin hikayelerinde saklıdır. Huzurluyum. Mutluluk benim için hiçbir zaman önemli olmadı. Daha çok rastlantı gibi yaşadım mutluluğu. Kısa anların hediyesi gibi. Yaşamın karşıma çıkardığı bazı anlar benim için mutluluk demekti, o kadar… İnan Batmış Şehirler Gibi Onarılmaz Anılar - Biri beyaz biri kara iki kedi.. birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak, birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar. Gölgeler akşamüstünü söylüyor. Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi. Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır. Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu, uzun yolları da göze alabilen bir dostluk Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz? Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz, omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun, belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu, değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ... Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına, bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? karşımıza çerken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz? Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir, her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün... Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz, ya da olanlar olması gerekenler değildir. Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz, gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir... Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak. Bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa; hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız, omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip 'Nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir. Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir O, boş yere bu sokaklarda aranırsınız... İzin - Bilmediğiniz kelimelerin altını çizin derdi ,Öğretmenim. Bunca yol,bunca hayat ve kitaptan sonra Bütün kelimelerin altını çiziyorum -Öğretmenim ,artık izin istiyorum Kadırga - Senelerce, senelerce evveldi; Bir deniz ülkesinde... ve belki de birbirine aktardığım defterlerin hepsinde bu şiir vardı Senelerce, senelerce evveldi; Biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık uzak denizler, uzak yakınlıklar içinde bir Kadırgada iki korsan tarih, yarın, ütopya dolu sandıklar arasında birbirimizi yaralarından tanıdık dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında duruyordu aramızda oysa konuşsak yada dokunsak birbirimize çekip gidecekti içimizdeki o korkunç noksanlık batık gemilerin deniz diplerini saran umutsuzluğu vurmuştu yüzümüze birbirimizden ve aşkın keşfedilmemiş gizlerinden ürküyorduk bir definenin ikiye paylaştırılmış haritasında bilmeden birbirimize doğru ilerliyorduk. Kal - Çek silahını dedim baba vur gözlerimi aglayan yerlerinden. Yüzüm ıslak bir kaldırım gibi baba bas üzerimden geç, kaderim duello sesizliği çek silahını dedim baba affet. Kan, Tuz, Ölü - Kanını değiştirir suyla Birkaç dönemeç önceki ölü Tuzunu yıkar deniz Suyunu değiştirirken ırmağı Denize tılsım dağlıyor Kurşun yayılıyor tenine Ağır Ağır Kurşun Birkaç ölü her dönemeçte Bir ırmak kaç büklüm dönerse Doğuya edilen yemin Kan, tuz, ölü hakkı Kollarına çoğalan ırmaklar Geleceğini tasarlayan coğrafya Tarih ve yemin kuşatırken toprağı Kandehar - Kandehar, kalbe akar doğrudan gece Semerkant’tır, Nehrevan, dinleyeni kahraman yapan masal Buhara’nın gözlerini sil geçerken dışarıdan yardım almadan tek başına şiir olan kelimeler bazı şehirlerin adı kapalı dîvan kale kapısıyken anlam ve imkân toza kuma dumana şiir olan şehirler coğrafyadan edebiyata atlas değiştirirler ne kadar çıksan Alamut ipteki uçurum gölün gamzesinden ürperir Akdamar ne istila ne anahtar yazdıkça görünür başkasına yalnızca bir ad olan divan kendi zamanlarında görülmedikleri kadar Kar Prensi - Karlı fundalıklarda bırak, kalın uykuların sabahında yaşamın saf değerlerini çekil başkalarının aynalarından omuzlarında ödünç pelerin ceplerinde kurşun paralar bütün bunlar sana göre değil Eldivenlerini çıkar, kırağı uçuğu çiçeklere denizmercanlarına, sefer ateşleri yakmış balıkçı teknelerine bak sonra kayatuzu, şeytankınası, ucu ağulu kargılarla kendine başla bak daha şimdiden deliller ve ayrıntılarla kan tutuyor geceyi eşik altına saklanan bir anahtar kuyuların ıslak bilezikleri düz, sakin, kendinle konuşur gibi dene kanını yenileyen serüveni kav gibi gizli ateş, ten gibi lav sorgusuz sevişsek uykunun beyaz yasası teslim almadan bizi ne duello kanunları, ne görünmez kelepçeler tabiatı keşfeder kutuplarından ekvatoruna kendin indir doğal afetlerini haritanı sağlamlaştır anıların ve geleceğin için iki kişi olana kadar yaz kendini biri emekli bir hayalet shakespeare sonesi öteki, mahzun şiirlerin yedek yolcusu bir kar prensi Döndüğünde orada olacağım Karlı fundalıklarda bekleyeceğım seni Kara Saplanmış Tren - aynı tünellerden çıkarken yitirdiğimiz düşler birlikte kamaşan gövdelerimiz karanlıktan ışığa ürperen ten başka yolcularını bekliyor şimdi kara saplanmış tren ayrıntıların bağışlamadığı nabzımın vuruşları bir başkası olarak yaşadığın serüvenlerde tedirgin gövdelere yerleşen bukalemundan kalan nem korktum ve kaçtım alabildiğine kara saplanmış trenlerin yolcusu olmaktan; uzak durdum pişmanlığın kovanındaki içe dönük kurşunlardan mezatlarda dağıttım neyim var neyim yoksa unutuşla örtüldü belleğimin eteklerinde sönen yanardağ her seferinde erteliyordum büyük vazgeçişi bilet değiştirmekle oysa hiçbir yolculuk taşımıyordu beni hiç bir yere başka yolcular değildi bekletilen,yolcular başkalaşıyordu saplanmış trenlerse aynı tünellerde ilk karı bekliyordu. Ketum - aşıkken tamamlanır düşmanken yarım kalan tehlike ketum hançer, çiğ rüzgar künyendeki kaza benim adım yatışmaz artık içimde başlattığım hikaye ben her yerden aşka çıkarım ırsıdir aşk babadan oğula geçtiği gibi geçer bir aşktan diğerine ruhumu beklet, dağı ertele dönülmez sözler verdim döndüğümde çaresine bakarım Kırksekiz - kendine seçilmişler için bütün işaretler aynı yolu gösterir senin yolculuğa çıktığın yolu kime çıkar, niye çıkar, ne çıkar, kim bilir kimin kimden aldığını doğrular yarım yaşanmış yılları hayatın gölgesinde kalmış gölgesizler, yaşayan ruhlar göçmen bedenler kaç tarihten yapılır bir tek kavim öğrendikçe susmayı sözünü bekletir içinde durmadan ertelediğin ihtiyar gençliğin ve geleceğinle büyüttüğün kayıp kavmin çocukları bir bir içinden geçerken kanat hareketlerini yineler dünya kurulduğunda katledilmiş yarınları yarım kalmış melekler bazı hayatlar yaşandıkça bulur anlamını bazı hayatların yaşandıkça çıkar boşluğu hayat ne uzundur aslında ne de kısa ne yaşadığıdır yalnızca bazı pişmanlıklar hayatı kısa kılar bazıları için çok uzundur tekrarlar maceramızın incisi anlam kalbe zarar var oluş definesini kırk sekiz melek yaşarken yineleyebilmek katledilmiş melek kanat hareketlerini Kırmızı - kaypak manşetler, sağır katalogları, karnaval biletleri kendini tanımanın korkusu sürekli bir canlı yayındasınız girdabı olmayan yüreğin sireni duyulmaz elbet mekanlar lunapark, hayat çarpışan otomobiller görüntünün kumbarasında hafızanız beş kuruş alarma yakın hiçbir kırmızıya düşmemiş yolunuz Bindiğin düş atı yorulmuş oysa Üstündeki binici çoktan değişti sana sormadan Kendine uygun bir ayna bile bulamadan Kalakalırsın baktığın boşlukta Bakarsın baktığın kadarsın Bundan sonrası Geç kaldığın yerlerdeki korunma duyguna bağlı anlarsan, anlamanın anlamazsan, anlamamanın boşluğundasın İşte şimdi Kırmızı! Kırmızı Ferman - saklama yüzünü suya benzetilmiş kelimelerin ardına kalbinden söktüğün çadırı başkasının yüzüne kurma aşk olur tepeden tırnağa göçebe tende kalıcı iklim zamanın gaddar haritaları neye gerçek neye kurgu dediğin kırmızı kıpkırmızı kızıl ve karşılıksız her verdiğin yol sensin ulak sen kalbindeki zarf ölümüne koynundaki ferman alınmaz kanın akıtılmadan ulaştır bunu yerine ömrünü tamamlamadan Kırmızı Film - Yaratıcı ruhun tırnakları Kırmızı film Vamp bir vampir Kaynak yapılıyor Ruhların geçmişine Oksijen maske Korkunun alt yazısı Kullanılmış biletler Deri jartiyer Siyahı Sahaflara düşmüş Sivri topuklar çeviriler Derinleşmeden kullanın Bütün korkuları Fil dişi vampirin Ve gece yüzölçümü pelerini Olmayanı yazmanın romanı Kuralları bile değişmiş Nasıl öldürüleceklerinin Herkese bir tane kırmızı film Satrancın 64 karesi üzerine Çarpılan sayısız oyun gibi Aynı kan farklı kurular Doğadaki üç ana renk Yalnızca sekiz nota Ne kadar az ve ne kadar çok Atomdan bombaya giden Kan karanlığı yollar Olmayana inanmanın sineması Dişlerindeyiz vampirin Konuk Mahallesi - akşam doğdu kollarımda sarnıçlar sularını saldı kasıklarından ince sızıların veyl diye dolandığı dar yokuşlar utandılar yoksul avuçlarından türküye uyandı yeller bir koşu taşınmaz yükler onmaz dertler açıverdi sabahın kapısıyla gecekonduyu uyandı mahalle uyandı mı insanlar bir tek kolların mıdır akşam sancısı ve bir de bizim Raif amcanın kırkbeşlik rakısı Kupon - ucuz bir efsane alın gündelik yaşamınızdan bir İmge biçin kendinize pazarın ürettiği görünmez kumaşlardan ya da değişik tarihli parçalardan yüzünüzü ısmarlayın yukarıdan aşağıya üç soldan sağa beş üç beş kişi sığdırın kendinize yedeğinizde bulunsun malum, bu durumlar belli olmaz her çekiliş için farklı kuponlar bu durak olmazsa önümüzdeki durak ilerleyelim beyler öldürdükçe içimizi önde boş yer var Kuzeydeki Pencere - kokladığın gülün kokusu kalmış sende baktığın denizin tuzu geçtiğin iklimlerin masalı sinmiş üstüne kuzeydeki pencere açık göçebe bin bir gece sözcükler sökülmüş bir anıyı ne kadar tamamlayabilirse bir andır eski defterlerin güneşinden vurur yüzüne yazsam olmaz dersin kimi zaman sırf bunun için yazmaya değerse de kuzeydeki pencereyi açarken yere düşen defterden görünür eksik kule, yırtık nehir sımsıkı kapatmış olsak da bizi ürperten anıları hayatımızın eski defter ya da kuzeydeki pencere Lavanta - Ordadır yazın eskittiği otlar arasında uzakta bir nehrin gürültüsünü kazar masmavi usturalar abanoz ağacına Ordadır uyuyan bir namlunun sessizliğiyle günün sabahlığında dudaklarının arasında bir ot, bir ıslık iz bırakmaz sisler gibi geçer ağaçların arasından varır kendini derinleştiren uçurumlara Ordadır, bir devin tavşan uykusunda aklında kımıldanan otlar, ağaçlar düşünü düşürdüğü sular yüzünü bıraktığı sular almamış zaman kalmış kireç altında çelimsiz bir kabuk başlamış yürek yarası ki ne zaman çarşılara çıksa silahsız onu vururlar göğsünde siyah bir yıldızla kalbinde kuruyan bataklık kırlara yakın durur, yanık kokulara serin çiy vakti çimenlerle konuşur ne zamandır çıkmıyor sokaklar açık artırıma ıssız bir kil ile gövdesini kateden bir ateştopu Kendini sakladığı sular altında ve son bir kez ışık ve çamurda kaldı lavanta Mat - aydınlığın duruyor giderken bıraktığın aynalarda domino taşlarında bezginliğin kıraathaneleri söndü yıldızlarım senden sonra zamanlar herkes için bir değil karanlığım taşrada bir kasaba. Metal - pencerede kedi yalnızlığı metal bir ay fener gibi böyle gecelerde yağmurun sesi kağıt hışırtısına benzer ışık yıllarının karanlık hızında yedi askı daha asili yıldızlara takıyorum kulaklarımı dalmaya ve uçmaya hazır iki kişi olarak bölündüğüm yerde hard'n'heavy slowlari yer değiştiriyor içimde butun kişilikler tek basıma oynadığım cin ruleti bir jeton, bir zıpkın ayni anda isliyor katil ile maktul arasında en kısa yol kalkış takımları infilak ediyor dans bittiğinde birimiz ölecek büyük plato bildiriyor koşulları tek kişilik düello bir metal tango! Metal Yorgunluğu - o zaman söyledilermetal yorgunluğu daha dediler yılların var oraya nice süslerden sonra ulaşılan bir yalınlık gibi nice bütünlüklerden edinilmiş bir kırgınlığa eşyanın karanlık kuralları etin acı tadı bağımsız kurgusu zamanın yetmez görünenleri anlamaya daha dediler yılların var zamanın biriktirdiği derinlik çekimin çözülen yasası şimdi eşiğinde miyim bu şiirin geldim mi metal yorgunluğa ilkin savatlı gümüşüm şimdi bende mi sıra? Mırıldandıklarım - Kırdın mı incittin mi birilerini Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler. Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda? Yeniden düşünmeliyim Dostluklarımı, ilişkilerimi Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı Yitirdim mi yoksa masumiyetimi? Borçlarımı ödedim mi? Doğru seçtim mi soruların fiillerini? Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış, giysilerim ütülü, odam düzenli mi? Geri verdim mi aldıklarımı Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları, Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi? Yokladım mı duygularımı Hala sevebiliyor muyum insanları? Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma ovmalı umutları Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar Gece telefonları, ıssız konuşmalar Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey O kadar çok anlattım ki Kendime kaldım anlatmaktan... Bunaldım kendisiyle boğuşmasını Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan, Ofset duyarlılıklardan Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum 'içtenliğin' yada 'dünya görüşünün' kirletmediği Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları vitrin camlarına yansıyan yüzlerde Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar Hala bir umut var mıdır Çikmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde Ne çıkmaz sokaktayım nede mutsuz Sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken Kış güneşinin mutlu ettigi bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim senin ve benim , yani bizim için... Mika - Gökyüzünde yapıştırma bir yıldız Şimşekler ormanında Bir tek yıldırım Selofan yağmurlardan sonra Yine patinaj Çekimine girdiğimiz Manyetik alan Dağılıyor elyaf ve aşk Sezon değişiyor Parabolik aynalarda Başka bir set kuruluyor Yepyeni bir dizayn Işıl ışıl göz alıyor megastar mikalar Klip hızında karton film derinliğinde Bir marka gibi yaşanıyor aşklar Merkezi sistem yönetiyor ayrılıkları, açıklamaları Acı yok. Can yakmıyor tuzla buz olsa da Dağılmış mika parçaları Kesin çözüm Acele servis Buyrun, siz ne arzu etmiştiniz? Omayra - Cevabı ömür süren bir soru bıraktım sana Mendili kan kokan sevgili arkadaşım Usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın macerasında yolun sonunu söylüyordu günahkar iki melek olan sağdıçlarım al birkaç bulutlu sözcük atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman mekik, taflan, kar kesadı bir iklim aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik bu ilişkinin topoğrafyasını mezhepler tarihinden bulup çıkardım adanan boynunda o gümüş zincir bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda işte yazgının kara zırhlısı! Kork! kutsal kitaplardaki kadar kork! Çünkü hiçtir bütün duygular Korkunun verimi yanında Benim ruhum nehirler kadar derin! Kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin! arı bir sessizlik duruyor şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta gövdenin demir çekirdeği kalkan teninin altında sana okunaksız bana saydam giz içindeki uğultunun izini sürüyorum bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini harabeler diriliyor heykeller tamamlanıyor kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde başka çağlara gidip geliyoruz aşk tanrısı için seviştiğimiz ve uyuduğumuz sahillerde aşkın kaplan ve yılan düğümüyle öpüyorum seni boynundaki yaradan iniyorum kaynağına aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor dokunuşlarımın parıltısında düğümlü mendilin, gümüş zincirin sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler çözülüyor avuçlarımda tılsım tamamlanıyor ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim tılsım tamamlanıyor dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle sevgilim, oluyorsun uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına Adın yoktu tanıştığımızda eksiğini de duymadık bazen bir rüzgarı, bazen birkaç zeytini adının yerine kullandık Adın yoktu tanıştığımızda sonra da olmadı çünkü başka biri oldun zamanla Şimdi adın var Şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri yükseliyor ve tehdit ediyor kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini yüzümün pususunda geziyor sularda bilenmiş bıçaklar uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım etimle ruhum arasında çelişen ilke geri döndü bana kendi ellerimle kurduğum kara büyüden içimdeki tarih bitti siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini ve şimdi adın var ve şimdi ikimizin vaktinde intikam saati geldi Omayra, bu adı verdim sana ve mevsimleri bütün anlamlarıyla iki çakılına bir deniz vereyim hayallerine mavi buğday dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim esmer ve çırılçıplak bir gecede bütün düşmanların gelecek koynumdaki cenazene seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken kucağımda başın gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını kendi enkazımın üstünde kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan öldürerek yaşatacağım seni kendimde Ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün gücünden habersiz sakin gülüşün kamçılıyor içimdeki bütün köleleri ben ki hileli bir oyun, birkaç kırık zar ve kara muskalı tılsımlarla almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime asıl sen tutsak etmişsin beni dünyaya kapalı kapıların ardındaki içi boş sessizliğine sığlığın, sevgisizliğin o sonsuz kendiliğindenliğin dünyanın sana değmeyen yerleri nasıl da çekici yapıyor seni o kadar bağlandım ki tutkusuz bedenine ya öldüreceğim seni ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne Sayıklayan bir ağaç gibiyim Omayra uğultusu geliyor ta derinden gövdemin geçtiği masalların içimdeki deprem ayakta tutuyor beni geri dönüp vuruyor çalınmış zaman bak sana korkaklığımı veriyorum var olmanın bütün varoşlarından ben yenildim, işte silahlarım tılsım tamamlandı sonuna geldim çizgilerini sildiğim bir büyük haritanın Aşkım ölümün sınırında Omayra olduğun yerde kal kımıldama! Onlar Ceset Kuşlarıydı - aşk dediklerinde çocuktum. gözlerimin kesilen ellerden yapıldığını öğrendiğimde bir katliam gibi sevişmeyi düşünmezdim, çoktum onlar ceset kuşlarıydı deniz en büyük ölü afrika uyanmıştı ya ben boğulmuştum Ödünç Hançer Öldürmez Beni - ödünç hançer öldürmez beni bir küfür gibi kara kayış dilini ver binlerce kez açıklasam da dilini çözemediğim ihanet gel bir daha bende dene kendini ne sen öldürebiliyorsun beni bu cenkte ne ben yenebiliyorum seni yazıldığın mevsime çok su ver kendi izinden giden yolları suçlarından arındır arkanda kaldı seni ilerde bekleyenler unutkan şiirler, kopmuş alıntılar hiçbir zaman kullanamadığın hatıralarla kendine yazdığın yaşam öyküsü! ah, bu kadar aşk herkesi yanıltır gelme üstüme boşalmış yeminlerin bileği ben sandığın sözcüklere vuran aksimdir ödünç hançer öldürmez beni ya başka bir silah seç kendine ya bırak başkasının ellerine ölüm aşkın işidir kork benden sevgilim ahretin olurum senin bu kadar çok seven öldürmesini de bilir ben seni çok yanılmış kalplerin sağlamlığıyla sevdim gücümdü güçsüzlüğüm ey, izini sürdüğüm ruhumdaki kara gölge, büyüttüğüm oğullarımı bir bir elimden alan hayat yanıltma beni, beni bana yakıştır son darbeden önce ilk sözü söyleyemeyen! kolay değil ödenmiş hayatın katili olmak kör eder hançerini içimin gücü ölümü göze alan yaşamasını da bilir Öteki Mithosu - göze alırsanız eğer kırılır dağılır aynadan sandığınız resimler sözcükler kalır geriye cam kırıklarına saklanmış az ışıklı odalarda sözcükler Ayna anlam ve görüntü için sırlanmış kiler bulur çıkarırsınız bir yerlerden daha bulurken kararırsınız çok önce öğrenmiştiniz Bedel özlenir ve kalır geriye gerekenler Sonra bir gün Sizin için bir gün Tehlikesiz, eski bir harita gibi uyuttuğunuz aynaların tozunu silerken elinize batar bir zamanlar yaranızı kanatmış sözcükler olaylar silinmiş, adlar unutulmuş, belirsiz bir geometride yerini bir türlü bulamaz kişiler, ilişkiler yalnızca bir duygu dipdiri bir acı çok eski tarihli bir çağrışıma eşlik eder bu nedir ki, yıllar sonra, telâşsız bir gün, ömrümüzün durulmuş bir mevsiminde, içinizin kazınmış yerlerinden ölümcül bir ağrı ansızın geri teper Eğilip bakrsınız aynaya Siz çoktan gitmişsiniz Yerinizde sözcükler Böyle zamanlarda sözcükler Bütün bir hayatın yerine ikâme eder ömürlerin teyel yerleri camlatılmış kelebekler, kurutulmuş akrepler gibi başkalarına kaldınız bir zamanlar sanmıştınız ki hayat kitaplardan ve sözcüklerden geçer kendinizi eskiten oyunlara daldınız örneğin uzun tutulmuş bir önsöz yüzünden kitaba geç kaldınız Ki 'hayatınız' su içinde birkaç roman eder içi doldurulmuş, bekletilmiş, kullanılmış, anlamı çoğaltılmış, yani sizin yerinizi bekler, diye öğrendiğiniz Bütün sözcükler yaşamı çaldı sizden Aynadaki sandığınız şimdi bütün hayatınızı temellük eder Bilirsiniz aynalarla konuşur çok odalı evlerde büyüyenler düşün yerine ayna anların, durumların, duyguların yerine sözcükler masalın en iyi yani yeniden söylenebilmesidir söylendikçe büyülenirler birleşir nehirler, dağlar yer değiştirir, tılsım ve tehlike çığ ve lâv, kılıç ve ipek, coğrafya ve tarih yeniden keşfedilir ışığın kırılma yerlerinden geçerken sırlanır yüzlerin kuytu yerleri gümüş bir alaşımdır ilk imge sınır ve melankoli yani bütünlük ve binbir gece ışıksız aynanın yalnız olduğunu böyle öğrenirler bir gün bir ışık sızar bir kapı aralığından giz ve ihanet ödeşir düş tutmaz sözcükler Görülmüştürler. erken parçalanır çok odalı evlerde büyüyenler Ya da böyle sağlamlaşırlar belki her parçası kuzey yıldızıyken dağılmış aynanın yola düşüp, yoldan çıkıp hiçbir şeyi unutmadan, her şeyi yeniden öğrenirler aynayı, mithosu ve ötekini yeniden düşünmeye erken gecikenler ayna, mithos ve öteki özgeçmişin vazgeçilmez elementleri ayna çıkıp kavuştuk dile ve eyleme geçtik, ve kendimizi sınadık ağır taşlar koyduk kişiliğimizin köşelerine yani kendi kanunlarımızı varlığımızın yerçekimine bilmeden ve böylelikle bütün yolcuları yasakladık kendimize kırılmıştı sözcükler, parçalanmıştı ayna anladık imgemizin yalnızca bir kovuk olduğunu ve bunu öğrenmenin göçünde dağıldık kuzey yıldızlarına Şimdi uzak yollardan ve uzun maceralardan sonra yeniden dönüyoruz ülkemize, kimliğimize; imgemizi orada bıraktık imge oyunlarını da bırakarak yaşlandık birçok şeyi Bırakmayı kabullendiğimiz günden beri. ağır yalnızlıklardan geçtik, ödeştik kendimizle bir uçtan bir uca savrulurken onca şey harcadık hiç düşünmeden oysa hâlâ ayrıntılar ve ayrımlar arasındaki yollar kapalı bize olgunlaşmakla göze aldığınız birşeydir bu, ya da düpedüz yaşanmakla, umudun bazı çeşitlerinden boşanmakla, gelecek için bunca zaman taşıdığınız birçok yükü atmakla adına ne derseniz deyin, göze aldığınız birşeydir bu yani başlar bir gün sizin için bir gün geç kalmış yüksek sesli soruların dönemi sürçmeye başlar Dil sandığınız tekerlemeler gündeme gelir yeniden değişik çağlardan ödünç alınmış bilmeceler gizini çözersiniz kendiniz için kurduğunuz bütün Serüvenin yaşlanmayan ve gerçekleşmeyen portrenizin tozu alınmamış her şey yalnızca geçmişi yineler sfenksi kendini sorulamış bunca yıl tek kişilik korosu yanıtlamış paradoksları kullanmayı hayatı anlamanın yolu sanmış okuduklarından artıp, okuduklarına kalmış göze aldığınız birşeydir bu aynada portre, mithosda serüven, ötekinde giz saklı dururken yolculuklar taşımaz sizi hiçbir yere Bunu çok önceleri öğrenmeliydiniz oysa oturduğunuzda soruların başına, kaç saatiniz vardı? ölecek ve yetecek kaç saatiniz? Zaman'ın saydam sırrı portreyi aynadan ayırmaktaydı Başlangıçtı. kazılarda eksilmiş bir kabartma gibiyidi imgeniz sözcükler örselenmiş, aynalar pantimento çıkmaz sokaklardı kalelerde birer birer eksildiniz. Çekip gidiniz yaşın uçurtmaları vardır birinin ipini çekiniz şimdi gözlerinizin ermediği bir yerden yeni bir ufkun başladığını göreceksiniz çok yaşar, çabuk ölür, ilk tuttuğu sipere tüm bir hayatın kalesini inşa edenler ayna silinir, mithos biter, gider öteki kitaplar yalnızca ölümü erteler yaşam kuşandığınız kavramlar kullanılmaz silâhlar gibi sizi terkeder Öteki çoktan eskimiş bir metafor, Dostoyevski'yi ve onu izleyen sonrakileri anımsamak neye yarar şimdi? Geçmiş bizi bırakıp gitti O kadar çok şey öğrendik ki, kendimiz için bile bir klişeyiz artık En çok buna katlanamıyoruz çürüyoruz. Hepimiz artık gençliğin bizi terkeden kuşağındayız Eğer göze alıyorsanız bu kadarı da size yeter yedi renk, taze su, parlak ışık her zaman yeniden okunacak bir kitap bulunur öğrenilecek yeni sözcükler durduğunuz yerde, her yere aynı mesafeden bakıyorsunuz buraya geldiyseniz eğer, daha ne istiyorsunuz? Parantezle Anımsama - ısrarlı bakışların taşıdığı o acıtıcılık seğirir durur kasıklarımda ilk sevişme acemiliklerini arayan tat anılarına tutkundur aslında Pasevenin günlükleri - I. bir ölüm yalınlığı durulturken piomente imgelerini her suskunluk bir iç kanamasıdır ilişkilerde her duygu bir sürgüne dönüşür bir kadın kimliğinde aşk yeniden çoğaltır yenilgilerini pavese, yani o bilenmiş uçurum duygusu bulur son hüviyetini sıkılgan katilinde. II. aşkın ve cinayetin, buzul kimsesizliğinin sessizliklerle yaşanan zıpkın gerginliği ve kalemin öteki yüzü, tutkunun siyah şiirleri bir hiçliğin düşmanca felsefesinde ya da Pavese'den sonra yaşanan Pavese günlüklerinde. ... ölüm kendini ararken ve görüntülerken kendini her gün bir şiirin apansız tetiğinde. III. çoğul bir siyahtır artık kalemin değdiği her kör nokta her çizgi daha çizilirken kendine uçurumlar kazan bir intihardır şiir adında. IV. bir ölüm denemecisi yazar, unutulmuş kentleri, batık denizleri, sevgilileri delilik gözleri gibi sözcüklerden yontulmuş bir sessizlik ve sonsuz bir yalnızlık gibidir yazmak eylemi. V. bir anı zehir tadında, bir görüntü kimsenin görmediği gizlenmiş, duyarlığa, bir sözcüğün yer değiştirmesi belli belirsiz paslanarak, ve sonra apansız bir akşam gezintisi yeni bir düşünce verebilir insana birkaç zamanlık yaşama inadı biraz tebessüm -kırık dökük de olsa- 'yeni bir hayat' kurmacalarına dokunma isteğinin yonttuğu tutunma çabalarına ... sonra çözülür zıpkın kendini bırakır gölgesini düşüren takıntılarına. VI. sözcükler, ah sözcükler kimsesizliğim benim nefret, bütün duyarlıklar adına tek mülkiyetim ... nerden gelsem ben nereye gitsem pavese ... içimde hep bir konuk duyarlığı ben hep bir konuk gezdiririm yakamda bir çiçek kabarıklığı ... nereden gelsem ben nereye gitsem paseve ... kimsenin ağırlamadığı. VII. yinelenmekten eprimiş nesneler Piomente'de yine şiddet ikindileri tedirgin sayfaların dizgini şiir huzursuz bir tay gibi silkeler dizeleri silkeler gururun ve şehvetin yurtsaydığı izlenimci Piomente harabeleri sevdaydı, şiirdi, öfkeydi, aşktı bunların hepsi usul usul intihar evrimleri. VIII. günden güne eksiliyor tekil kalabalığım artık sabahı da kaplıyor acı. tiksiniyorum bütün bunlardan Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım. - Yaz Sinemalarından - yaz geçer, ömürde geçmeyen nedir,geçer görünen sessiz parklar kimsesizliğinde ya başka kentlere gitmiş insanlar ya sokağa çıkmıyorlar kimsesiz öğle sonları kimsesiz öğle sonlarında yaz sinemaları içimde o tenhalık dilsizliğimde olumsuz aşkların kanlı diyalogları beklemiş sozler. bekletilmiş sözler öksüz kalır kaçınılmazdır. ya da yanlış yerlerde , yanlış kişilere kullanılır nasıl saptanır bir ömürde bir dilin kırıldığı yer? o zamandan bu yana çok şey değişmedi nasıl 'anlaşıldı' sanılırsa bir yazıda bir dilin kırıldığı yer öyle şurup gidiyor sözcükler,beraberlikler öyle şurup gidiyor unutmakla, alışmak arasında butun eylemler yetişkin biriyim artık. oysa yetişmiyor sözlerim duygularıma siz gelirken içimdeki öteki öne fırlar , el koyar olayların gidisine her zaman olduğu gibi saklanır,gizlenir yara alacak yerler yakalanmamak için kimseye bölünüp durdum bir filmden ötekine neye baksam buzlu cam görünmez ediyor ardındakileri neyi yazsam kalıyor buzlu camin ardında bölünüp durdum değişik yüzyıllara dağılmış kimliğime öyle çoğaldı ki duyan , acıyan , gören yanlarım yıllardır birbiriyle konuşup duran iki kişi kaldım geriye yazgımı bağladığım zamanlaması yanlış düello tetiğine yazgımı bağladığım sonunu basından anladığım filmlere bitirilen bir yazı daha ya da kendiliğinden biterken yaz yorgunluğunuz hatırlatır zamanın geldiğini hersek hazırdır,öyle sanırsınız emniyeti acık,namlusu temiz yedeğinizde birseli çok sonra anlamanın bedeli bizi bugüne getiren yollar anılardan ayıklanmıştır artık gidebilirsiniz siz gelirken ansızın içimdeki öteki çeker tetiği oysa yankılanır ateş almayan bir tabancanın sessizliği sessiz parklar kimsesizliğinde bu kez de olmadı. bir dahaki filme Yılan Yastığı - Yolcu bir mağaraya uğrar Ve olaylar başlar Kuzey ışığı, doğu rüzgarı Güney denizleri Günbatımı Yasemin, zakkum, kara manolya Başımızı koyduğumuz yılan yastığı Efsane, zehirden sonra başlıyor Ey içinden geçtiğim ateş Yıkandığım su İncinmiş sisler içinde kalbimin doğusu Bakımsız yüzyıllardan sonra On binlerin dönüşünü akan Geri çağrılmış ırmaklar Her gün gizleriyle bakıştığımız eski uygarlıklar Kadar yabancı Gündeliğin karanlık uğultusu Efsanesi içimizi yakan Yılan yastığı Güneşin akşam dualarını söylediği mezralarda Her şey dünyanın yaradılışına benziyor Doğu rüzgarları ağzında zehirli yaprakları Esiyor esiyor Mağarada ejderha uyanıyor Yedi uyku uyumuş yolcu Yılan yastığı terliyor Dinlediği Şarkıya Nurullah Genç Dipsiz Testi Edip Cansever Diren! Ey Kalbim Özkan Mert Direnç Doğuran Kadına Sennur Sezer Diriliş Erdem Beyazıt Diriliş.. Aziz Nesin Divan Murathan Mungan Divan Edebiyatı Beyanındadır Hilmi Yavuz Diyalektiğe Övgü Murathan Mungan Diyalektik Gazel Attila İlhan Diyalektik Mutsuzluklar Murathan Mungan Diyalog Özdemir Asaf Diyarbakır Ölüleri Nevzat Çelik Diyarbekir Kalesinden Notlar ve Adiloş Bebe Ahmed Arif Diyebilseydim Ümit Yaşar Oğuzcan Diyek Özdemir Asaf Diyorlar Orhan Seyfi Orhon Dizeye Düşen Murathan Mungan Dişi Cahit Külebi Dişi Kuş Sunay Akın Do Özdemir Asaf Doğadan İstek Nihat Behram Doğan Ahmet Erhan Doğanın Yasaları Vüs at O. Bener Doğdum Bağlandım Sana Nihat Behram Doğmadan Önce Abdurrahim Karakoç Doğrudur Ahmet Selçuk İlkan Doğu 1310 Hilmi Yavuz Doğum Sezai Karakoç Doğum Günü Telgrafı Aziz Nesin Doğum Gününde Ahmet Selçuk İlkan Doğunun Bebeleri Hilmi Yavuz Doğunun Diyalektiği Hilmi Yavuz Doğunun Geçitleri Hilmi Yavuz Doğunun Gurbetçileri Hilmi Yavuz Doğunun Gurbetleri Hilmi Yavuz Doğunun Kadınları Hilmi Yavuz Doğunun Sevdaları -1- Hilmi Yavuz Doğunun Sevdaları -4 Hilmi Yavuz Doğunun Sevdaları-2- Hilmi Yavuz Doğunun Sevdaları-3- Hilmi Yavuz Doğunun Son Sözü Hilmi Yavuz Doğunun Soruları Hilmi Yavuz Doğunun Ölümleri Hilmi Yavuz Doğunun Şairleri Hilmi Yavuz Dokumacı Kölenin Türküsü Turgay Fişekçi Dokunma Yanarsın Yusuf Hayaloğlu Dokuz Yönlü Dert Abdurrahim Karakoç Dolap Niçin İnilersin Yunus Emre Dolapderede Meditasyon Erhan Güleryüz 20 Şubat 2006 1347 Murathan Mungan Şiirleri... Murathan Mungan'ın şiirlerine bayılıyorum. Mesela;Olmasa mektubun, Yazdıkların olmasa Kim inanırdı Senle ayrıldığımıza. Sanma unutulur, Kalp ağrısı zamanla Herşeyi unutarak Yaşanır sanma. Neydi bir arada tutan şey ikimizi Birleştiren neydi ellerimizi Bırak bana anlatma imkansız sevgimizi Sevmek birçok şeyi göze almaktır. Baksana geçmişe, Ne çok anıyla yüklü Nerde o taverna, Nerde sinema Harcanmış zamanla Yeniden yaşanmaz ki; Geç kaldıktan sonra Arama boşa! Türk Edebiyatının Ünlü Şairlerinden Mektup Şiirleri Türk Edebiyatının yetiştirdiği ve sayısız eserleriyle Türk edebiyatına büyük katkılar sağlayan en ünlü şairlerin, yazdıkları mektuplarda yer alan şiirleri de en az yazdıkları mektuplar kadar okuyucusuna etkileyici ve derin anlamlar taşıyor. İşte Mektup Şiirleri Sahibini Bekleyen Mektuplar- Ümit Yaşar Oğuzcan ’ İstersen mutlu oluruz seninle Birbirimiz için yaratılmışız Ruhlarımız düşüncelerimiz bir Bizim gibi olur çocuklarımız Ben şair, sen baştan ayağa şiir’’ Sahibini Bekleyen Mektuplar adlı kitabı, birbirinden önemli şiirlerle dolu...

doğum günü şiiri murathan mungan